Kur'ân-ı Kerîm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kur'ân-ı Kerîm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır

 Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır: Bir kısmını, hiçbir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakîkati ve gaybden haber vermek böyledir. İkinci kısım, yalnız peygamberlerine (aleyhimüsselam) bildirdiği esrâr (sırlar)dır. Üçüncü kısım bilgileri, peygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir. *Hadîs-i şerîfleri, sahîh (doğru) veya bozuk olduğunu bilmeden söylemek, sahîh olsa bile, günâh olur. Böyle kimsenin hadîs-i şerîf okuması câiz olmaz. Hadîs kitablarından hadîs nakletmek için hadîs âlimlerinden icâzet (diploma) almış olmak lâzımdır. 

(Muhammed Hâdimî hazretleri “rahmetullahi aleyh”)

Kur’ân-ı kerîmin üstünlüğü

*Kur’ân-ı kerîmin*, hadîs-i şerîflerden ve başka ilâhî kitâblardan bir ayrılığı ve *üstünlüğü* de şudur ki, bu *kitâb-ı mecîd (ya’nî Kur’ân-ı kerîm)* bugüne kadar *semâdan indiği gibi, değişmemiş olarak kalmıştır.*


*Harfleri ve noktaları bile değişmemiştir demek yetişmiyor*. Çünkü Kur’ân-ı kerîmdeki kelimelerin çeşitli okunuşundan başka, bu kelimelerin *uzun, kısa, açık, kapalı, kalın, ince* gibi okunmaları da, *Resûlullahın bildirdiği ve okuduğu gibi kalmıştır.* 


*(İlm-i kırâet)* denilen ve pek çok kitâbı olan *büyük bir ilme* ve *islâm âlimlerinin bu yoldaki çalışmalarına ve hizmetlerine* bakıp da *şaşmamak elde değildir.*


*Kur’ândan olup da çıkarılmış* veyâhud *Kur’ândan olmayıp da sonradan katılmış* tek bir kelime yoktur. Çünkü, *islâm âlimleri, Kur’ân-ı kerîme dokunulmaması*, ufak bir *şübhenin bile ona yaklaşamaması* için, *çok sağlam bir esâs koymuşlardır.* 


Ya’nî, Kur’ân-ı kerîmin her asrda *söz birliği* ile gelmesi şarttır.


*Eshâb-ı kirâmdan bugüne kadar,* her asırda, yalan üzerinde söz birliği yapacakları düşünülemeyen *yüz binlerce hâfızlar vâsıtası* ile bizlere gelmiştir. 


Sanki bir an durmayan *coşkun bir nehir* gibi *ebediyete doğru* akıp gitmektedir.


Bugün islâm düşmanlarının yeryüzünü kapladığı bir zamanda bile, elhamdülillah, dünyânın her tarafında, *Allah kitâbının her kelimesi, her noktası birbirine benzemektedir*. 


Bu kitâb-ı mübînin (ya’nî Kur’ân-ı kerîmin) ne kadar çok sağlam olduğu şundan da anlaşılır ki, *Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden bazıları bildirdiği* hâlde, *tevâtür,* yanî *söz birliği* hâlini almayan okuma şekilleri, ne kadar kuvvetli olsa bile, *Kur’ândan olmak için kâfî görülmemiştir.*


Meselâ, *yemîn kefâretini* bildiren *(üç gün oruç)* âyet-i kerîmesini, *Abdüllah ibni Mesûd* “radıyallahü teâlâ anh”, *(üç gün arka arkaya oruç)* olarak bildirmiş ve bunu *fıkıh âlimleri* vesîka bilerek, *kefâret orucunun* üç gün *(mütetâbi’ât)* olarak, yanî *ard arda tutulması* lâzım olmuştur. 


Fakat *Abdüllah ibni Mesûd hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, çok güvenilir ve çok sağlam bir zât* olmakla berâber, sözünde yalnız kaldığı için *(Mütetâbi’ât)* kelimesi *Kur’ân-ı kerîme girememiştir.*


İhtiyât olunarak *bu kelimenin manâsı* alınmış ve yine ihtiyât olunarak *Kur’ân-ı kerîme sokulmamıştır*. Bunlara *(Kırâet-i şâzze)* denir.


Faideli Bilgiler 273-274