Mektubat-ı Rabbani'den Mektûb

Mektubat-ı Rabbani'den Mektûb...

Keşfun Nur an Eshabûn Kubûr Risâlesi'nden (Abdulganî Nablûsî)

Keşfun Nur an Eshabûn Kubûr Risâlesi'nden (Abdulganî  Nablûsî)

Rüyâ

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

 "İnsan, rüyâ gördüğü zaman onun rüyâ olduğunu bilmez, gerçek zanneder, uyanınca kendi kendine; meğer bu gördüklerim rüyaymış, der. Aynen bunun gibi ölünce de dünya hayatının bir rüyâ gibi olduğunu anlar."

Kâmil mümin kendinin kâmil olduğuna inanmaz

Sohbet-i salihin;

Hocamız Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyurdular:

İmam-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i Se'âdet kitâbında buyuruyorlar ki; Birine yapacağınız en büyük beddua üç şeydir. Yâ Rabbî, çok ömür ver, çok sıhhat ver, çok para ver. Niye? Çünki onlar varken Allah demez. Onların bir arada olması, Allah demeye uygun değil, münâsib değil, yahşi değil. Onun için hep isteyici olmayalım, hayırlısını isteyelim. Biz hayırlısının nerede olduğu bilemeyiz.


Yine buyurdular ki: Bir mü'minin kemâlde olması, kendisinin kemâlde olduğuna inanmamasıdır. Ya'nî günâhlarını düşünür, âhıret bakımından sıkıntılarını, üzüntülerini düşünür. İşte bu, kâmil bir müslimândır. Eğer kendisinde zerre kadar bir üstünlük, meziyyet, sıfat düşünse, o, kâmil bir mü'min değildir.

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Ben Ankara’dan, *Abdülhakim Arvasi Efendi* hazretlerini görmek için İstanbul’a gelirken, çoğu kere trende yer bulamayıp, *Ayakda* gelirdim. 


Yine bir defâsında, ayakda geldim. Sonra vapurla Eyüp Sultâna ve doğruca *Dergâha* varıp gördüm ki, içerisi kapıya kadar dolu. Kapıdan içeri girip, hemen *Boş* bir yere oturdum. 


Kapıdan içeride olduğuma şükretdim. Şimdi siz de, bu kapının içindesiniz ya, ister *Divan* da olun, ister *Yerde* oturun, neresi olursa farketmez kardeşim. 

********

*Kur’ân-ı kerîm* okumak, ibâdetlerin en *Kıymetli* sidir. Çünkü bu, Allahü teâlâ ile konuşmak oluyor. Namaz, niçin çok efdâldir ? Çünkü namazda *Kur’ân-ı kerîm* var. 


*Mevlid* okumak niçin çok sevapdır? Çünkü mevlidde *Kur’ân-ı kerîm* okunuyor. Kur’ân-ı kerîm okumak bütün ibâdetlerin en efdâlidir. 


Hadîs-i şerîfde ne buyuruldu? *Namazda okunan Kur’ân-ı kerîm, namâzın hâricinde okunan Kur’ân-ı kerîmden daha efdâl ve daha hayrlıdır*. 

********

Bizler dünyânın en bahtiyâr insanlarıyız kardeşim. Niçin? Çünkü Rabbimiz bizi *İnsan* yaratmış. Sonra *Müslümân* yaratmış. Sonra Habîbine *Ümmet* yaratmış. Ne büyük seâdetdir bu. 


Sonra, sevdiklerini tanıtmış ve onların *Yolu* nu göstermiş, onun için çok bahtiyârız. Allahü teâlânın dînine hizmet edecek *Mücâhid* ler yetişiyor, elhamdülillah. 


Kim yetişdiriyor bunları? Allahü teâlâ. Nitekim kendisi, Kur’ân-ı kerîminde; *Bu dîni, ben muhâfaza ederim. Muhâfaza etmek için de sebebini yaratırım* buyuruyor. 


Pekii, o sebep nedir? İşte bu *Mücâhid* lerdir. Yâni sizlersiniz. Sizin gibi mücâhidler, İslâma hizmet edecek, bizim de mezarda rûhumuz *Şâd* olacak. 


Siz islâma hizmet ederken, bizim de mezarda çürümüş vücûdumuz, rûhumuz inşallah *Şâd olur*. Çünkü biz kabirde iken, sizin bu hizmetlerinizden haber alırız, melekler *Haber* verirler kardeşim.

Biz onları anlayamayız

 Bir gün Hazreti Bâyezîd’e “Peygamberler hakkında ne buyurursunuz?” diye sordular. Cevâbında buyurdu ki: “Biz onlar hakkında bir şey söyliyemeyiz ve onları anlıyamayız. Hâllerini anlamakdan âciziz. Onlar, bizim anlıyabildiğimizden çok daha yüksekdirler. Diğer insanlar, büyük velîleri ne kadar anlıyabilirse, velîler de peygamberleri ancak o kadar tanıyabilirler.”

Efendim siz bütün mahlûkâta şefaat etseniz yine fazla sayılmaz

 Bir gün sohbetinde bulunanlara, “Kalkınız, Allahü teâlânın velî kullarından birini karşılamaya çıkalım” buyurup, kalktılar. Yola çıktıklarında, İbrâhîm bin Şeybe-i Hirevî ile karşılaştılar. Hazreti Bâyezîd ona, “Hatırıma, seni karşılamak ve Allah katında sana şefaat etmek geldi” buyurdu. O da, “Efendim siz bütün mahlûkâta şefaat etseniz yine fazla sayılmaz” dedi.

Onun ayağının tozunu, gözüne sürme yap

 Bâyezîd-i Bistâmî ( radıyallahü anh ) bir defasında şöyle anlattı: Bizim rûhumuzu, semâlara götürdüler. Cenneti, Cehennemi gösterdiler. Hiçbir şeye bakmadım. Hep Allahü teâlâyı düşünüyordum. Nice makamlardan geçirdiler. Nihâyet ezeliyyet ağacını gördüm. Sonra “Yâ Rabbî! Sana gelebilmem için beni benliğimden kurtar” diye yalvardım. Bana bildirildi ki: “Ey Bâyezîd! Benliğinden kurtulup bana yaklaşman, Sevgili Peygamberime tâbi olmana bağlıdır. Onun ayağının tozunu, gözüne sürme yap. Onun bildirdiği hükümlere uymaya devam et. (Tasavvuf ehli arasında bu menkıbeye Bâyezîd’in mi’râcı” denir.)

Sana Sultân-ül-ârifîn olmak hil’atini ve bana da köpeklik postunu giydirdiler

 Bâyezîd-i Bistâmî ( radıyallahü anh ) bir gün, talebeleri ile birlikte, gayet dar bir sokaktan geçiyorlardı. Hazreti Bâyezîd, karşıdan bir köpeğin gelmekte olduğunu gördü ve geri çekilip köpeğe yol verdi. Talebelerinden birinin hatırına şöyle geldi: “İnsanoğlu hayvanlardan şereflidir. Hem bizim üstadımız, Sultân-ül-ârifîndir. Hem de etrâfındakiler onun, her biri çok kıymetli sâdık talebeleridir. Bütün bunlara rağmen, üstadımızın bu köpeğe yol vermesinin hikmeti acaba nedir?” Bunun üzerine Hazreti Bâyezîd buyurdu ki: “Şu köpek, hâl lisânı ile bana dedi ki, “Sana Sultân-ül-ârifîn olmak hil’atini ve bana da köpeklik postunu giydirdiler. Bunun tersi de olabilirdi.” Bunun üzerine ben de ona yol verdim.”

Sen bize öyle bir şeyle gel ki, o bizde olmasın

Bir defasında Hazreti Bâyezîd’in kalbine şöyle ilham olundu: “Ey Bâyezîd! Hazinelerim, başkaları tarafından yapılan ibâdetlerle ve güzel hizmetlerle doludur. Sen bize öyle bir şeyle gel ki, o bizde olmasın.” Hazreti Bâyezîd, “Yâ Rabbî! Hazinende bulunmayan şey nedir?” Kalbime ilham olundu ki, “Acizlik, zavallılık, çaresizlik, zillet ve ihtiyâç.”

Allahü teâlâya olan muhabbetinin hakîkî olup olmadığının alâmeti

“Bir kimsenin, Allahü teâlâya olan muhabbetinin hakîkî olup olmadığının alâmeti, kendisinde deniz misâli cömertlik, güneş misâli şefkat ve toprak misâli tevâzu gibi üç hasletin bulunmasıdır.”

(BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ "Kuddise sirruh")