*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Bir savcı, *Üç* tâne *Suâl* hâzırlamış, *Efendi* hazretlerine soracakmış. Ehibbâdan Hâlid efendi ile Bâyezid’de buluşup, Eyüp Sultâna gideceklermiş. Savcı câmiye gitmediğinden, kahvede buluşmuşlar.
Hâlid efendi demiş ki: *Efendi hazretlerinin câmide sohbeti var, Onu dinleyip, sonra berâber yanına gideriz*. Hâlid efendinin zoruyla, savcı câmiye girmiş. Efendi hazretleri de sohbete başlamış.
Ve o sohbetin içinde, savcının bütün suâllerine de bir bir cevap vermiş efendim. Çıkdıkdan sonra, savcı; *Gitmemize lüzûm kalmadı, bütün suâllerimin cevâbını tek tek aldım ve tatmîn oldum*, demiş.
*****
Eyüp Sultân’da, *Hüseyin efendi* diye meşhur bir *Şeyh* vardı. Efendi hazretleri oraya gelince, bu Hüseyin efendi merâk etmiş. Kendi kendine;
*Benden büyük şeyh olur mu? Kimmiş bu Vanlı Hoca, gidip bir göreyim*, demiş. Efendi hazretlerinin yanına cübbeyle, sarıkla gelmiş, kendini tanıtmış.
Efendi hazretleri, *Buyurun!* deyip, yanına oturtmuşlar. Herkes bir geri kaymış. Hüseyin efendi kendi kendine; *Kıymetimi bildi, yanına oturttu*, demiş.
Fakat biri dahâ gelince, onu da yanına oturtmuş. Hüseyin efendi de dâhil, herkes bir geri kaymış. Her gelen, Efendi hazretlerinin yanına oturduğundan, Hüseyin efendi kendini kapının eşiğinde bulmuş.
Fakat sohbeti dinleyince herşeyi anlamış efendim. Ertesi gün cübbeyi, sarığı çıkarmış, Efendi hazretlerine gelmiş. Efendi hazretleri; *Hüseyin Efendi sen misin, niçin geldin?* diye sormuş.
Hüseyin Efendi; Efendim, ben kendimi *şeyh* zannederdim. Meğer ben, *Eşşeyh* değil, *Eşşek*’mişim, size kul köle olmağa geldim, demiş ve o gün dergâhta hizmete başlamış.
Hanımına ve kayınvâlidesine de; *Siz de gelin, dergâhda bulaşık-çamaşır yıkayın*, dermiş. Biz onları, orada hizmet ederken gördük efendim.