*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*Alî bin Muvaffak* hazretleri bakmış ki, *Arafat*’da millet feryât figân içinde ağlıyorlar, yalvarıyorlar, duâ ediyorlar. O da açmış ellerini, *yâ Rabbî!* demiş.
*Bunların duâlarını kabûl eyle. Eğer haccı kabûl olmıyan biri varsa, benim haccım da onun olsun*, diye duâ etmiş. Allahü teâlâ rüyâda kendisine bildiriyor:
*Ey kulum, sen benden daha mı merhametlisin, daha mı şefkatlisin. Ben, yalnız onları değil, analarını babalarını dahî affetdim*, buyuruyor.
Abdülhakim Arvasi Efendi hazretleri rahmetullahi aleyh, mübârek, bizim hanım daha *Yedi* yaşında iken, belki daha küçük iken, bir gün bana ne dedi biliyor musunuz?
Mübârek dedi ki: Bak evlâdım, sana birçok *Kız* teklîf edecekler, *Şunu al, Bunu al* diyecekler, sakın onlara bakma. Çünkü Allahü teâlâ, *ilm-i ezel*'de takdîr etdi.
Ve *Levh-il mahfûz* da yazdı ki; *Sen, bu kızla evleneceksin. Senin ailen bu olacak, senin hanımın bu olacak*, diye buyurdu bana.
Bir âfât olduğu zaman, bir zelzele olduğu zaman, bir harp olduğu zaman ölen müslümânlar *Şehîd* olur. Dolayısiyle mü'min için ölmek, dünyâda olmakdan hayrlıdır.
Peki, ne zaman hayrlı olur? Eğer dînimize *bir hizmeti* varsa, hayrlıdır. Çünkü ölürse Cennete gidecek. Dünyânın sıkıntılarından kurtulacak.
Mü’minin kabri, *Cennet bahçesidir* kardeşim. Bunu, *Hadîs-i şerîf* bildiriyor. Mü’minin âhireti, dünyâsından hayrlıdır.
Hele çâresiz hastalıkdan ölürse, *Şehîd* olur. Şehîdler, hiç acı çekmezler. Üstelik şehîdlere *hesap* da yok.
Asıl, gerçek hayât, *Âhiret*’de kardeşim. Burası *hayâl*. Burada konuşduklarımız, inandıklarımız, sevdiklerimiz, kavuşmak istediklerimiz, orada, *Hakîkî* olarak karşımıza çıkacak.
Burada hizmetlerden, büyüklerden, Cennetden konuşuyorsak, orada, *onlarla berâber* olacağız. Cennetin hakîkatine kavuşacağız. Bütün mesele, kendimizi tanımak.
Yâni *Kul* olduğumuzu bilmek, *Âciz* olduğumuza inanmak, bu dünyânın *İmtihan* olduğunu iyi anlıyabilmekdir kardeşim.