*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*(İnsan)* olarak yaratıldığımıza hamdederiz. Eli ayağı *(Düzgün)* olarak yaratıldığımıza hamdederiz. Cenâb-ı Hakkın, bize *(Akıl)* verdiğine şükrederiz. Akıl olmasa, insan *(Deli)* olur efendim.
Kimse ona kıymet vermez. Akıl, insanı hayvandan ayıran *(Fark)* dır. O yoksa, insan *(Hayvan)* gibi olur. Duygu organları olmasa, insan *(Kütük)* gibi olur. Bir de *(Îmân)* ni’meti var.
Bu kadar ni’metlerin, mutlaka *(Şükr)* ü îcâb eder. Şükredilmezse, Allahü teâlâ alır efendim. *(Sıhhat)* ni’metini alır, *(Îmân)* ni’metini alır mâzallah.
Peki ne yapacağız? Bize ne *(Emr)* etdi ise onu. Şükür, ancak böyle yapılır.
Allahü teâlânın gadabı, günâhlar içinde *(Gizli)* dir. Küçük olsun, büyük olsun. Allahü teâlâ söz veriyor ki: *(Kim tövbe ederse, onu affedeceğim)*. Rabbimizin vâ’di bu.
Öyleyse her günâha *(Tövbe)* edeceğiz kardeşim. Çünkü tövbe etmek, *(Farz)* dır. Bir küçük günâh yüzünden, ikiyüz bin sene ibâdet eden *(İblîsi)*, Cenâb-ı Hak tard etmişdir, yâni kovmuşdur.
Onun için hadîs-i şerîfde; *(İ’mel, vestağfir)* buyuruldu. Bu, emirdir bize. Yâni *(İbâdet)* yap, arkasından *(Tövbe)* et. Çünkü biz, ibâdet yaparken de günâha girebiliriz.
Hattâ İmâm-ı Gazâlî buyuruyor ki: *(Bizim tövbelerimiz bile bir başka tövbeye muhtaçdır)*. Kim buyuruyor bunu? İmâm-ı Gazâlî hazretleri. Çok mühim kardeşim.
Günâhlara tövbe etmek *(Farz)* dır efendim. Hangi günâhda gadab-ı ilâhînin olduğu belli değil. O hâlde mü’min, *(İstiğfâr)* edendir, mü’min *(Tövbe)* edendir. Allahü teâlâ, tövbe eden kulunu sever.