*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
*Beylerbeyi*’nde vapur iskeleye yanaşırmış. İnsanlar birbirlerine; Buyurun *Beyefendi!* Siz buyurun *Beyefendi!* diye birbirlerine yol verirken, vapurun kalkma sâati gelirmiş. *Beyefendi* diye diye, oranın adı *Beylerbeyi* kalmış.
Yukarıda büyük bir *Zahîreci* varmış o devirde. Karşısında da küçük bir *Arpa* dükkânı varmış. Zahîreciye gelenler, hayvanlarına *Arpa*’yı da aynı yerden alıp çıkarlarmış.
O zahîreci bakmış ki, karşıdaki *Arpacı*’dan alış-veriş eden yok. Kendininki ise *Yarı* olmuş. Kendi kendine; *O da çoluk çocuğuna ekmek götürecek!* diye düşünüp, kendi *Arpa* çuvalını kaldırırmış.
Gelen müşteriler *Arpa* da isteyince; *Arpamız kalmadı, onu da karşı dükkândan alın!* dermiş. İşte din kardeşliği budur kardeşim. *Osmânlı*’da bile böyle olunca, ya *Eshâb-ı kirâm* nasıldı?
● ● ●
Mekke’den Medîne’ye Hicret edilince, Medîneli müslümânlar, evlerinin arsalarının *Yarı*’sını onlara verdiler. Mekkeliler, evi, arsayı alınca; *Bunun kirâsı ne kadar?* diye sordular.
Onlar da; *Ne kirâsı, bu ev eşyâsıyla berâber sizin!* dediler. Asıl mühim olan da, kendine lâzım olmıyanı değil, *Lâzım* olanı verebilmekdir.
● ● ●
Efendim *Nefs* olmasaydı, *Ben* burada yokdum. Bizim dünyâya gelmemizin sebebi, nefsimizin varlığıdır. O hâlde, *Nefs*'i çok dikkatli kullanmak lâzım.
Yemek içmek, inşaat yapmak, konuşmak, yaşamak, evlenmek, bunların hepsi *Nefs* ile oluyor. Nefs *Yok*’sa, hiç biri *Yok*’dur.
Ama Cenâb-ı Hakkın bütün yaratdıkları içerisinde de Allahü teâlâya mutlak düşman olan da, *Nefs*’dir. Başka *Düşman* da var. Ama bu nefs, *Yüzde yüz* düşmandır.
Yâni Cenâb-ı Hak, bütün bu *Varlık*’ları yaratmış, bir tâne de kendisine *Düşman* yaratmış, onu da *İçimiz*’e koymuş. İmtihanın büyüklüğü de burada.
Fakat haber de vermiş; *Nefsiniz benim düşmanımdır, ona uymayın!* demiş. Dolayısıyla, nefsiyle *Dost* olan, Allaha *Düşman* olur. Çünkü nefsin nihâi hedefi, insanı *Kâfir* yapmakdır.