Abdest imanlı olmanın alametidir

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez. Çünkü abdest, îmânlı olmanın alâmetidir. Namazın anahtârı, bedenin günâhlardan temizleyicisidir."

Abdest almak, namazın farzlarındandır. Kur’ân-ı kerîmi tutmak, Kâbe'yi tavâf etmek, tilâvet secdesi yapmak, cenaze namazı kılmak için de abdest almak lâzımdır. 


Peygamber efendimize, Eshâb-ı kirâmdan biri;


-Yâ Resûlallah, abdestin hâssasından bana bir şey îzâh eder misiniz diye arz edince, Resûlullah efendimiz;


-Her ne zaman ümmetimden biri abdest alırken Bismillah deyip elini yıkarsa, eliyle yaptığı küçük günâhların hepsi affolur. Ağzına, yüzüne ve diğer âzâlarına su verdikçe, bütün küçük günâhları dökülür, buyurmuşlardır.


Diğer âzâlar yıkandıkça da, küçük günâhlar affolunur. Büyük günâhlar, insan ve hayvan hakları bu aftan müstesnâdır. Hak sâhibi, ister Müslümân, ister gayr-i müslim olsun, hak kendisine veya vârislerine ödenmedikçe, günâh affolunmaz.


Abdestin farzları, sünnetleri, edebleri ve bozan şeyleri vardır. Abdestsiz olduğunu bilerek zaruretsiz namaz kılanın îmânı gider. Namaz kılarken abdesti bozulan, hemen omuzuna selâm verip, namazından çıkar. Vakit çıkmadan abdest alıp, namazını baştan tekrar kılar. Abdesti temiz yerde almak lâzımdır. Resûlullah efendimiz;


(Abdest almak istediğiniz vakit, abdest bozduğunuz yerde abdest almayınız! Çünkü abdest suyunun her bir damlasına bir yıllık nâfile namaz sevâbı veriliyor) buyurmuşlardır.


İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“Abdest alırken yıkanması lâzım olan yerleri üç defa ve her defasında, her taraflarını tamam yıkamaya çok dikkat etmelidir. Böylece, sünnete uygun abdest alınmış olur. Başa mesh ederken, başın her tarafını kaplayarak sığamalıdır. Kulakları ve enseyi iyi mesh etmelidir. 

Ayak parmaklarını hilâllerken, yani parmak aralarını temizlerken sol elin küçük parmağını, ayak parmaklarının alt tarafından, aralarına sokulması bildirilmiştir. Buna ehemmiyet vermeli, müstehab deyip geçmemelidir. Müstehapları hafîf görmemelidir. Bunlar, Allahü teâlânın sevdiği ve beğendikleridir. 

Eğer, bütün dünyayı vermekle, beğendiği bir işin yapılabileceği bilinmiş olsa ve dünyayı verip o iş yapılabilse, çok kâr edilmiş olur ve birkaç saksı parçası verip kıymetli bir elması ele geçirmek gibi olur. Yahut, birkaç çakıl parçasını verip, ölmüş bir sevgilinin ruhunu geriye getirerek, hayat kazandırmak gibidir.”


Netice olarak, her zaman abdestli bulunmak, yatağa abdestli girmek, abdestli yemek ve içmek çok sevaptır. Abdestli iken ölenlere şehît sevâbı verilir. Peygamber efendimizin  buyurduğu gibi:


(Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez. Çünkü abdest, îmânlı olmanın alâmetidir. Namazın anahtârı, bedenin günâhlardan temizleyicisidir.)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Hazret-i Ömer* radıyallahü anh, umreye giderken, Peygamber aleyhisselâm; *Ey kardeşim Ömer! Bana da duâ et!* buyurmuşlar. 


Hazret-i Ömer radıyallahü anh, bu *Kardeşim* sözünden o kadar sevinmiş, o kadar duygulanmış ki: *Ben ömrümde hiçbir şeye bu kadar sevinmedim*, demişdir.


Efendimiz böyle duâ isteyince, hazret-i Ömer radıyallahü anh, içinden; *Yâ Resûlallah! Sizin de duâya ihtiyâcınız var mı?* der gibi Efendimize bakmış. 


Resûlullah Efendimiz de aleyhisselâm; *Yâ Ömer! Sen duâ et, fâidesi edene mi, yoksa edilene mi olur, sonra anlarsın*, buyurmuşlar. 

********

Geceleri yatarken, bir *Âyet-el kürsî*, üç *İhlâs*, bir *Fâtiha*, üç *İstiğfâr*, on kere de, *Tevekkeltü alellah lâ havle velâ kuvvete illâ billah*, okuyorum.


Bunu, bana *Efendi hazretleri* söyledi, ben de o zamandan beri hep okuyorum. Dînimizde her meselenin kolaylığı ve çıkar yolu vardır ve bunların ayrı ayrı *Sevapları* da vardır.


Meselâ mest üzerine mesh etmenin ayrıca *Sevâbı* vardır. Herkes ömründe, hiç olmazsa bir kere *Mest* giymelidir. Kendinin yoksa bile, başkasından isteyip giymelidir. 


Vakfa verilen para, *Cihâd* için olup, *Farz* sevâbı kazandırır ve nâfile ibâdet sevâbından milyar kat daha iyidir. Meselâ bir fakire, *Bir Milyar* lira sadaka verilse, bizim vakfa da *Bir* lira verilse.


Bu bir lira, öbüründen *Bin* kat daha *Sevap* dır. Biz her ay bizim eczâneden bizim vakfa *Beş bin* lira veriyoruz. Ayrıca üç aylıkları alınca, onu da vakfa veriyoruz. Vakıfdan hiç para almıyoruz.

BU YOL

Bu yol, aynen yüce Eshâb-ı kirâmın yoludur. Eksiği ve fazlası yoktur. Bu da Kitab ve Sünnetteki azîmetleri almaktan ibarettir. Bunun için tarîkatın imâmı, mahlûkatın gavsı, hakkın, hakîkatin ve dînin mürşidi Şâh-ı Nakşibend hazretleri;

“Bizim yolumuzdan yüz çevirenin dîni tehlikeye girer.”

buyurmuştur.

(İmâm-ı Rabbânî)

“Kaddesallahu teâlâ sirreh “

(Gün Batarken Gördüğüm Son Işık, Süleyman Kuku, 2004)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Bir gün, kâfir bir *Cin*, bir putun içine girip, oradan Peygamber aleyhisselâma karşı *Çirkin* sözler söyledi. Eshâb-ı kirâm üzüldüler. 


Hemen bir *Melek* gelip, o Cinni öldürdü. Sonra Peygamber aleyhisselâmın huzûruna gelip; 


*Yâ Resûlallah! Ben yedinci kat gökde bir meleğim. Rabbimin emriyle gelip o kâfir Cinni öldürdüm. Şimdi ne emrin varsa, yerine getireyim*, dedi. 


Cinler her şekle girerler, ama bunları çoğu kişiler tanıyamaz. Bir zaman *İki kişi*, mezarlıkların yanından geçerken duvarın üstünde bir *Keçi* görmüşler. 


Biri, o keçiye bakıp; *Hem de erkekmiş*, demiş. Keçi onlara dönüp; *Erkeğim tabii ya!* demiş. Meğer o keçi, *Cin* miş. 


Yine bir gence, bir *Cin* kızı gelmiş. Hiç yanından ayrılmazmış. O nereye gitse, peşinden gidermiş. Bir gün o genç bakkala girmiş. O *Cin* kızı da gene gencin arkasından gelmiş.


Ve bakkalın bisküvilerini yemeğe başlamış. Gencin canı sıkılmış. O Cin kızına; *Sen müslümân değil misin, niye bunları yiyorsun?* diye sormuş. 


O Cin kızı da cevâbında; *Ben müslümânım, ama bunlar buraya Besmelesiz kondu. Besmelesiz konulan şeyler bize helâldir*, demiş. 

********

Ne mutlu size kardeşim. Melekler imreniyorlar, size *Gıbta* ediyorlar. Kanatlarını sizin ayaklarınızın altına geriyorlar. 


Peki niçin? Bu *Mücâhid* kul, bizim kanadımıza bassın da, biz de şereflenelim diye. Bunun için kanatlarını geriyorlar. 


Allahın dînine *Hizmet*, böyle kıymetlidir kardeşim. Ne mutlu bu hizmete iştirak edenlere. *Allahın Lütfu* dur bu. Herkese nasîb olmaz. 


Allah, dilediğine nasîb eder bu hizmetleri. Sizin *Elinizi* değil, *Ayağınızı* öpseler azdır. Elhamdülillah, sizi gördüm, kalbim ferahladı kardeşim.

İçinde küfür ve bid'at bulunan kalp ölmüştür

İçinde küfür ve bid'at bulunan kalp ölmüştür. Ölü kalp taş gibi katıdır. Hiçbir duyarlılığı kalmamıştır.

 (Hüseyin Hilmi Işık rahmetullah-i aleyh)

Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


*Efendi* hazretlerini görmeseydik, hiçbir şeyden haberimiz olmıyacakdı. Ehli sünnet âlimlerinin kitaplarının ismini bile işitmezdik. 


Hep *Efendi* hazretlerinin tavsiye ettiği kitaplardan tercüme edip de bizim kitaplara koyduk. *Seâdet-i ebediyye* nin ön sözünü okursanız görürsünüz. En son satırında ne var? 


*Bu kitaplar çok kıymetlidir, sevâbı çokdur. Bütün bu sevaplar, Abdülhakîm Efendi hazretlerine âitdir. Bizde birşey yok, bunlar hep Efendi hazretlerinin eseridir*, diye yazdım


Gece gündüz *Şükr* edelim ki, islâma hizmet etmek bize nasîb oluyor kardeşim. Allah yolunda, hâlis niyetle yapılan hizmetler *Zâyi* olmaz. Allahü teâlâ zâyi etmez.


Rabbimize nasıl *Şükr* edeceğimizi bilemiyorum. Çok râhatız. Ni’metler içinde yüzüyoruz. Nereden geliyor bu ni’metler? Seyyid *Abdülhakîm Arvâsî* hazretlerinden geliyor. 


*Şeref-ül mekân bil mekîn*. Yâni, bir yerin kıymeti, şerefi, orada bulunanlara tâbidir. Göklerdeki melekler *Gıpta* ediyor, imreniyor, beğeniyor, hoşlarına gidiyor, seviyorlar, seviniyorlar. 


Niçin? *Siz varsınız* diye. Yoksa taşın, toprağın ne kıymeti var. Oraya kıymet veren, *Sâhipleri* dir, orada bulunanlardır. Bu ni’meti bize ihsân eden Rabbimize sonsuz *Şükür* ler olsun. 


Elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillah. Bu büyük *Ni’met* karşısında, dünyâ zevkleri, dünyâ malları ne kalır ki; *Hiç!* 


Onun için bu dünyânın hayrına ve şerrine, vücûduna ve ademine, yâni varlığına ve yokluğuna hiç üzülmemelidir. *Olsa* da oluuur, *Olmasa* da, hiç kıymeti yok. 


Maksadımız *Hizmet* dir, sen ben dâvâsı değil. O müdürmüş, bu bilmem neymiş, bunların hiç kıymeti yok. Asıl iş, *Niyet* de. *İnnemel a’mâlü binniyyât*. Ne demek bu? 


Yâni, amellere verilecek karşılık, *Niyete* göredir. İki kişi aynı ameli işler, amel işliyenin karşılığı, niyete göre değişir. Bir safda iki kişi, yan yana namaz kılar imâmın arkasında. 


Birinin niyeti *Hâlis* dir, yâni *Allah* içindir. Ötekinin hâlis değildir, ihlâsdan haberi yok. Onun ibâdetiyle bunun ibâdeti arasında, *Dağlar* kadar fark vardır. 


Hâlbuki görünüşde ikisi de aynı. Biz de bütün dünyâya, bütün müslümânlara *Hizmet* ediyoruz, niyetimiz de hâlis. Niyet *Hâlis* olunca, Allahü teâlâ yardım ediyor kardeşim.

Kalb kırmaktan sakınınız

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik Maliki, sahibi olan efendinin şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. İzni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hatta, onun emrini yapmak olur. (C.3, m.45)

İSTİKÂMET / KERÂMET

 Büyükler buyurdu ki;

“İstikâmet sâhibi ol, kerâmet tâlibi olma! Zirâ nefsin, kerâmet talebine meyli ve hareketi ister. Hakk teâlâ ise, senden istikâmet arar.”


Nefsi gayet kusurlu görmek lazımdır

 "Dînî hükümlerin istikâmeti, bilindiği üzere yalnız emirleri yapıp, nehiylerden kaçmak değildir. Çünkü, böyle bir kişi kendini büyük görebilir. İnsanların kendisini beğenmesini isteyebilir. Ameline güvenebilir ve gösteriş yapabilir. Halbuki böyle ameller fayda vermez.

Emirleri yapıp, nehiylerden kaçmakla beraber, nefsi gayet kusurlu görmek lazımdır. Hatta nefsi böyle görmek, emirleri yapıp nehiylerden kaçmanın anahtarıdır."

 Gavs-i Hizânî Seyyîd Sıbgatullah-i Arvâsî

"kaddesallahu teâlâ sirreh" 

(Minah, sf. 32, 1982)

Kabir azâbı tehlîl hatmesinin sevâbı ile kalkar

Gavs-i Hizânî Seyyîd Sıbgatullah-i Arvâsî "kaddesallahu teâlâ sirreh" hazretleri buyurdular ki;

"Kabir azâbı tehlîl hatmesinin sevâbı ile kalkar. Bunu ancak Nakşibendîler bilirler." 

Yetmiş bin (70.000) kere kelime-i tevhîd okumaktan ibâret olan tehlîl hatmesini, Gavs hazretleri "kaddesallahu teâlâ sirreh" kabir azabına uğrayacağını zannedenlere emr ederdi.

Zekat

İnsanoğlunda cimrilik ve merhametsizlik vardır. Zekat bu iki huyu izâle eder.
(Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruh)