Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Evlilik, *Kul hakkı* ile başlar kardeşim. Bir zaman, evlenmek için bir arkadaş bize gelmişdi. Ona, *İbn-i Âbidîn* kitâbını açdım, evlilikle ilgili bahsi ona okudum. 


*Evlilik*, büyük mes’ûliyetdir, *Kul hakkı* ile başlar. Bir defâ hanım, *Köle* değildir, *Hizmetçi* değildir, Allahın bir kuludur. 


*Eğer kul hakkına riâyet edemiyecekseniz, hiç evlenmeyin. Yoksa âhiretde kurtulamazsınız*, dedim. 


Evlenecekseniz, evvelâ karşınızdakinin bir *İnsan* olduğunu, bir *Mü’mine hanım* olduğunu, onu üzünce, *Kul hakkı*’nın doğacağını bilin de öyle evlenin. 


Hem sonra hanım, erkeğe emânettir, hattâ sâliha bir hanım, *Cennet Ni’meti*’dir. Hakîkî Cennet ni’meti. 


*Onun hukûkuna riâyet edebileceksen evlen, yoksa hiç evlenme!* dedim efendim. 


Eğer bir kul, Allahü teâlânın dînine *Hizmet* etmeye karar vermişse, Allahü teâlâ o kula, sâdık yardımcılar yaratır. 


İşte biz, Rabbimizin dînine hizmet niyetiyle yola çıkdık. Cenâb-ı Hak, bizi niyetimize bağışladı. 


Allahü teâlâ bize, sizin gibi sâdık kullarını yardımcı gönderdi. Bu kitapları siz dağıtıyorsunuz. Bu, herkese nasîb olmıyan bir *Hizmet*’dir.


Bu zamanda, birine bir kitap vermek, insana, yüz *Şehîd sevâbı* kazandırır. Yüz şehîd sevâbı. Allahü teâlâ, bu güzel hizmeti hepimize nasîb etdi elhamdülillah. 


Bu hizmete eli değenin, *Eli* Cehennemde yanmaz efendim. *El* yanmazsa, *Beden* de yanmaz. Bu hizmetin mükâfâtı, hem dünyâda, hem de âhiretde mutlaka verilecekdir.

SICAK EKMEK YUMURTA

Türâb-ı Nahşebî "rahmetullahi aleyh" hazretleri Horasan evliyasındandır. Kendisi anlatır:

"Bir gün çölde gidiyordum. Nefsim, yumurta ve sıcak ekmek istedi. Hiçbir zaman nefsimin istediğini yapmamış idim. Fakat nasıl olduysa isteğim gâlip geldi. Yolumu değiştirip, bir köye girdim. Köyde hırsızlık olmuştu. Onun için köylüler bir yere toplanmış, durumu konuşuyorlardı. Beni görünce içlerinden biri, bu adam hırsızla beraberdi, dedi. Beni yakaladılar ve yetmiş sopa vurdular. Bu arada biri gelip beni tanıdı. Bu, hırsız değildir. Bu, âlim Ebû Türâb'tır, dedi. Bunun üzerine benden özür dilediler. İçlerinden biri beni eve yemeğe götürdü. Bana tâze ekmek ve yumurta getirdi. Nefsime; "Ey nefs! Yetmiş sopadan sonra ekmekle yumurta yiyebilirsin." dedim.

SEYYİD TAHA HAZRETLERİNİN ĞAVS-I AZAM SEYYİD SIBĞATULLAH’A GÖNDERDİĞİ MÜHÜRLÜ BİR MEKTUBUN TERCÜMESİ

 Lakaplarla anılmaya ihtiyacı olmayan Molla Sıbğatullah cenablarına selam ve dua ediyorum.

Onu hakiki hafız (koruyan) Allah’a ve Pirani kiramın (büyüklerin) himmetlerine emanet ediyorum. Malumunuz olsun ki, maksadımıza şafi,(uygun) muhabbet ihtiva eden güzel mektubunuz duacınızın (Seyyid Taha) postacısı Sufi Ali’nin eliyle bize ulaştı.

Güzel sıfatlara sahip zatınızın sıhhat ve selameti bizim için sevinç kaynağı oldu. Molla Nasır  mektubta bütün hususları yazmıştır. Sofi Ali de bu kasdedilen haberi tasdik  ediyor. Molla Celaleddin’e selam ve sonsuz dualar ediyorum. Bu sene duacının (Seyyid Taha) müsamahası oldu. Onun emrinden dışarı çıkmaması gerekir. Duacının (Seyyid Taha) duası,Necati’nın yanında okuması şartı ile  kendisi iledir. Aksi halde duacının (Seyyid Taha) hatırını kıracaktır. Baki selam sizin ve sizin yanınızdaki ihvanın üzerine olsun.


MÜHÜR


Edaful İbad


Seyyid Taha el-Halid-i en-Nakşibendi

HZ. SEYYİD TAHA’NIN ĞAVS-I AZAM ŞEYH SEYYİD SIBĞATULLAH’A MEKTUBUDUR

Lakaplardan müstağni olan (herkes tarafından bilindiği için lakap takılmasına ihtiyacı olmayan) feyz, fayda, (istifade) ve meşihatmeab makamı, Molla Sıbğatullah Cenablarına selam ve dualarımı bildiriyorum. Duadan sonra malum ola ki, elimize ulaşan mektubunuz sevinç vesilesi olmuştur.Her türlü noksan sıfatlardan beri,kemal sıfatlarla muttasıf Allah’a hamd ve minnet olsun. Zira fakirlerin (Seyyid Taha hazretleri kendilerini işaret ediyor.) muhabbeti dünya ve ahiret saadetinin sermayesidir.Anlaşılıyorki, ayrılık günleri bile bu muhabbetın azalmasına tesir etmemiştir.


İki şeyi muhafaza etmek lazımdır. Birincisi, Şeriatın sahibine ittiba (kendisine ve ailesine salat ve selam olsun)ikincisi, uyulan şeyh’e muhabbet ve ihlas. Başka hiçbir şey olmasa bile bu ikisi nimettir. Ve eğer bu ikisi derinleşmişse hiçbir gam keder yoktur. Nihayetinde istenilen  olmuştur. Eğer Allah u Teala muhafaza buyursun, bu ikisinden birinde bir halel (zarar) meydana gelirse ve bununla beraber haller ve zevkler aynı anda devam etse bile bunun bir keramet değil, istidraç olduğunu bilmek gerekir. O zaman harab olduğunu kesin bilmek lazımdır. Doğruluk yolu budur. İnsanı başarıya ulaştıran Allah’tır.


İkinci olarak eğer duacınızın (Seyyid Taha kuddise sirruh) halini sorarsanız, belaları def eden atiyyeleri (nimetleri) veren Allah’a hamd ve şükürler olsun. Selametteyim. Dostların arzuladığı gibiyim. Araştırdım ki, kardeşlerimiz birkaç dille (defa) bu miskinin dergahına gelmek için (icaze) musaade-izin   almak isterler. Hoş ve hayırla gelsinler. Rahatsızlık duymasınlar. Ki Cenabınız buraya nasıl olsa insanlarla birdaha gelecekler. Ne kadar isterlerse yanımızda dursunlar, ne zaman gitmek isterlerse gitsinler. Selam ve dua ile……..


Kulların en zayıfı Seyyid Taha’i Nakşıbendi Halidi.

GAVS’IN MERTEBESİ

 Bir dostumun anlattığına göre Gavs hazretleri şöyle buyurmuştu:


“Ben gerçekten beş letâifin hepsinde de fenâ mertebesine ulaştım.Beş letâifte fena makamına ulaşan veliler pek azdır.


Gavs-ı Hizânî hazretleri, sünnete aykırı bir durum gördüğü zaman, “İslâmiyet’in emirlerini okumadın veya duymadın mı da böyle yaparsın?” derdi. Hatta sünnetlere riayet etme hususunda o kadar titizdi ki, elbisesini veya ayakkabısının sünnete uygun olmayan bir şekilde giyen birini gördüğünde, “Giyerken önce sağ taraftan başlanılacağını ve çıkarırken de sol taraftan başlanılacağını bilmez misin?” buyurdu.


Teheccüd ve evvâbin namazlarına devam ederdi.

TASAVVUFİ KİTAPLARI MÜTALAA ETMENİN EDEBİ

Gerçek Marifet Zevki Olandır.


Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu), “Bir kişinin, bâtını (iç alemi), zâhirinden (dış aleminden) daha hayırlı olmadıkça, velayet makamına ulaşamaz” buyurdu ve şu beyti okudu:


“Elbiselerine misk sürmen sana bir fayda sağlamaz.


Sen ki koltuk altının kirlerini temizlemeyen birisin.”


Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) bu son mısrayı okuduktan sonra “Giyim kuşam hususunda bid’at söz konusu olmaz. Zira baktığınızda, son asır insanlarının kıyafetlerini ilk asır (sahabe ve tâbiîn) döneminin kıyafetlerine uymadığını görürsünüz. Bid’at sadece taat ve ibadetlerde olur” buyurdu.

GAVS’IN HAKSIZLIĞA ÖFKESİ

 Bir gün Gavs_ı Hizânî’nin (kuddise sırruhu) yüce meclisinde, şeyhlik iddiasında bulunan bir kimsenin, bir başkasının malına el koyduğundan bahsedildi. Bu şeyh, dinen kendisine verilmesi gereken hak sahibi birinin hakkına, kanunların arkasına sığınarak sahip olmuştu. Gavs (kuddise sırruhu) bu anlatılanları işitince öfkelendi ve şöyle dedi:


“Bakınız! Şu birbiriyle asla bağdaşmayan hatta birbiriyle çelişen şu iki iddiaya bakınız… Hem şeyhlik iddiasında bulunuyor hem de dine muhalefet ederek insanların koyduğu kuralların ardına sığınıyor.”


Hâlid-i Şirvânî (kuddise sırruhu) diyor ki: “Gavs hazretlerinin o güne kadar böyle öfkelendiğini hiç görmemiştik. O kadar çok kızdı, öfkelendi ve, ‘Bakınız! Bakınız!’ diye söylendi ki, içimizden keşke sussa diye geçirdik.”

ALLAH DOSTLARI ÖLÜ DEĞİLDİR

Gavs (kuddise sırruhu) anlatıyor: “Şeyhim Seyyid Tâhâ’nın (kuddise sırruhu) vefatından sonra postuna oturan kardeşi Şeyh Salih (kuddise sırruhu) sohbetlerinde şöyle derdi:

“Diri kedi ölmüş aslandan iyidir.”

Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) buyurdular ki: “Bunun akabinde rüyalarımda şeyhimi gördüm. Şöyle diyordu: “Salih benim ölü olduğumu sanıyor, oysa ben ölü değilim.”

MUHABBETULLAH

 Hâlid-i Şirvânî (kuddise sırruhu) anlatıyor: “Yemin etmese dahi sözlerine güvendiğim bir dostum, bana yemin ederek Gavs’ın (kuddise sırruhu) şöyle buyurduğunu anlattı: ‘Allah korkusu (mehafetullah), kalp hastalıklarının tümünü siler, tedavi eder. Muhabbetullah ise kalp hastalıklarını giderdiği gibi küfrü de silip atar.’

Daha sonra Gavs’ın (kuddise sırruhu) bu konuyla ilgili bir hikaye anlattığını söyledi. Bu hikayede, bu taifeden bir müridin, Yahudi bir kadınla olan aşkından bahsetti. Öyle ki kadın bu muhabbetin tesiriyle, o müridle hiç yüz yüze gelmeden Müslüman olmuştu. Yine bu muhabbet vesilesiyle bu tarikatın edep ve adabıyla ahlaklanmıştı.

MANEVİ MİRASA SAHİP OLMAK

 Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) bir sohbetinde şöyle buyurmuştur: “Bir şeyhin kendi oğlunun, babasının silsilesini devam ettirmesi çok az görülmüştür. Bu durum, bizim yüce silsilemizde ise sadece İmam-ı Rabbani’de (kuddise sırruhu) görülmüştür. Nitekim İmam-ı Rabbani’den sonra bu silsile onun oğlu Muhammed Masum (kuddise sırruhu) ile devam etmiş, aynı şekilde Muhammed Masum’dan sonra da oğlu Şeyh Seyfeddin (kuddise sırruhu) silsileyi devam ettirmiştir.

Gerçek manada büyüklere evlat olmak, manen onlara varis olmakla olur. Zahiren onların evladı olmak, onların manevi miraslarına varis olmak için yeterli değildir.”

GÜNAHKARA DEĞİL GÜNAHINA KIZILIR

 Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) buyuruyor ki: “Şeriflerden (seyyid) biri, Şiî veya bid’at ehli olduğunda, onun zatına değil vasfına yani yapıp ettiklerine kızılır. Aynı durum münkirlik yapan seyyid için de geçerlidir.”