ALLAH DOSTLARI ÖLÜ DEĞİLDİR

Gavs (kuddise sırruhu) anlatıyor: “Şeyhim Seyyid Tâhâ’nın (kuddise sırruhu) vefatından sonra postuna oturan kardeşi Şeyh Salih (kuddise sırruhu) sohbetlerinde şöyle derdi:

“Diri kedi ölmüş aslandan iyidir.”

Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) buyurdular ki: “Bunun akabinde rüyalarımda şeyhimi gördüm. Şöyle diyordu: “Salih benim ölü olduğumu sanıyor, oysa ben ölü değilim.”

MUHABBETULLAH

 Hâlid-i Şirvânî (kuddise sırruhu) anlatıyor: “Yemin etmese dahi sözlerine güvendiğim bir dostum, bana yemin ederek Gavs’ın (kuddise sırruhu) şöyle buyurduğunu anlattı: ‘Allah korkusu (mehafetullah), kalp hastalıklarının tümünü siler, tedavi eder. Muhabbetullah ise kalp hastalıklarını giderdiği gibi küfrü de silip atar.’

Daha sonra Gavs’ın (kuddise sırruhu) bu konuyla ilgili bir hikaye anlattığını söyledi. Bu hikayede, bu taifeden bir müridin, Yahudi bir kadınla olan aşkından bahsetti. Öyle ki kadın bu muhabbetin tesiriyle, o müridle hiç yüz yüze gelmeden Müslüman olmuştu. Yine bu muhabbet vesilesiyle bu tarikatın edep ve adabıyla ahlaklanmıştı.

MANEVİ MİRASA SAHİP OLMAK

 Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) bir sohbetinde şöyle buyurmuştur: “Bir şeyhin kendi oğlunun, babasının silsilesini devam ettirmesi çok az görülmüştür. Bu durum, bizim yüce silsilemizde ise sadece İmam-ı Rabbani’de (kuddise sırruhu) görülmüştür. Nitekim İmam-ı Rabbani’den sonra bu silsile onun oğlu Muhammed Masum (kuddise sırruhu) ile devam etmiş, aynı şekilde Muhammed Masum’dan sonra da oğlu Şeyh Seyfeddin (kuddise sırruhu) silsileyi devam ettirmiştir.

Gerçek manada büyüklere evlat olmak, manen onlara varis olmakla olur. Zahiren onların evladı olmak, onların manevi miraslarına varis olmak için yeterli değildir.”

GÜNAHKARA DEĞİL GÜNAHINA KIZILIR

 Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) buyuruyor ki: “Şeriflerden (seyyid) biri, Şiî veya bid’at ehli olduğunda, onun zatına değil vasfına yani yapıp ettiklerine kızılır. Aynı durum münkirlik yapan seyyid için de geçerlidir.”

SOHBET VE ÇİLENİN FARKI

 Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) derdi ki: “Çilehanede kırk gün kalıp çile çeken bir mürid, bazı makam veya hallere ulaşabilir. Ancak Nakşibendi yolundaki bir sâlikin sohbet yoluyla elde ettiği manevi feyiz ve bereket apayrı bir şeydir. Sohbet onu daha olgun hale getirerek kemale erdirir.”

BİD’ATLARDAN SAKINMAK

 Gavs-ı Hizânî Seyyid Sıbgatullah Arvâsî (kuddise sırruhu), “Sadece farz ibadetleri yapıp bid’atlardan sakınan kimse, bütün ibadetleri yerine getirip birçok hal ve makama ulaşmasına rağmen bir tek bid’at işleyen kimseden çok daha faziletlidir” dedi ve peşinden, bir bedevinin Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem), “Bu anlattıklarından ne fazlasını ne de eksiğini yaparım” demesinin üzerine, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem), “ Eğer doğru söylüyorsa kurtulmuştur” diye şahitlik ettiğini gösteren hadisini nakletti.

İRŞAD UMUMİDİR

Bir gün Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) hazretlerine, şeyhlik iddiasında bulunan ve avamın zihinlerini bulandıran bazı kişilerin, “İrşad için her şeyhe taksim edilmiş bir bölgenin olduğunu, bu bölgenin dışına çıkıp irşad yapılamayacağını” söylediklerini anlattılar ve bu hususta Gavs’ın fikrini sordular. Gavs (kuddise sırruhu), “Bu asılsız bir iftiradır. Aslı astarı yoktur” dedi ve buna delil olarak, Nefehâtü’l-Üns kitabında tercüme-i hali zikredilen Şeyhülislâm Ahmed-i Nâmekî-i Câmî hazretlerinin Çiştî tarikatına mensup olduğunu iddia eden bazı noksan şeyhlerle yaptığı mücadeleleri gösterdi.

Aynı şekilde Şeyh Tâhir’in (kuddise sırruhu) “Eğer dünya büyüklerini (padişah, vali, hakim vb.) irşad etmekle görevlendirilmiş olmasaydım, dünyada hiçbir şeyhe mürid bırakmazdım” sözünü de nakletti.

ŞEKLİ ve MANEVİ DEĞİŞME

Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) anlatıyor: Mesh, şeklî ve manevî olmak üzere iki türlüdür. Şeklî değişme, Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) hürmetine ümmet-i davetten kaldırılmıştır. Manevî değişme ise devam etmektedir. Ancak günah işlemek suretiyle manevî değişmeye duçar olanlar, manen çevrildikleri hayvanın ahlâkına müptela olurlar. İşte böyle kimselerin tövbe istiğfar etmeleriyle tekrar eski suretlerine dönmeleri mümkün olabileceği gibi, tövbe etmedikleri takdirde bu hal üzerine ölmeleri de mümkündür. Şeklî değişmeye gelince; şeklen değişen bir kimsenin eski haline dönüşüp dönüşmeyeceği hakkında bu fakire (Hâlid- Şirvânî) sordu. Ben “bunun mümkün olup olmayacağı hususunda herhangi bir bilgimin olmadığını” söyledim. Gavs (kuddise sırruhu) kendisi de bu konuda bir açıklamada bulunmadı.

BÂTINÎ KUVVETİ OLMAYAN ŞEYHLERİN SOHBETİ

Bir gün Gavs hazretleri (kuddise sırruhu) meclislerde kıssa anlatmanın ve vaaz vermenin şeyhlikle bağdaşmayacağını ifade ettikten sonra şöyle buyurdu: “Günümüz halifelerinin, meclislerini vaaz ve hikaye türü şeylerle süslemeleri, onlarda şeyhliğin sermayesi olan bâtınî kuvvet ve nisbet gibi şeylerin yokluğundan ileri gelmektedir. Onların bu yaptıkları silsiledeki meşâyihlerin hiçbirinde görülmemiştir.

Bakınız, bizim tarikatımızın kurucusu Şah-ı Nakşibend (kuddise sırruhu) ne buyuruyor: “Tarikatımız sohbetten ibarettir.”

SAHTE ŞEYHİN DURUMU

Gavs-ı Hizânî (kuddise sırruhu) münkiri, sahte şeyhlik iddiasında bulunanlara tercih eder ve,

- Münkirin hatasını anlayıp doğru yola dönmesi mümkün iken, iddia sahibi sahte kişinin dönmesi ve iddiasını bırakması mümkün değildir. Çünkü iddiacılık bütün menfaatleri örten bir perdedir, derdi.

MELEKLER SOHBET MECLİSLERİNE GELİR

Gavs (kuddise sırruhu) bir sohbetlerinde şöyle buyurmuştu: “Melekler, sohbet yapılan meclislere teşrif ederler. Bu nedenledir ki sohbet eden şeyhe, ‘pîr-i muğan’ denilmiştir. Çünkü keşif veya rüya yoluyla görülen muğan, melek diye tabir edilmiştir.”


Bunun ardından mecliste bulunan sâliklerden biri Gavs hazretlerine, “Melekler ne maksatla şeyhlerin sohbetlerine gelirler? Şayet huzur elde etmek içinse, zaten onlar daima huzur halindedirler. Yok, terakki (manevi yükselme) içinse, zaten onların belli bir makamları vardır ve bundan ilerisine de geçemezler” diye sordu.


Gavs (kuddise sırruhu) cevabında şöyle buyurdu: “Onlar bu meclislere lezzet almak için gelirler.”