Önce ilim sonra tasavvuf


Bedreddin-i Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
(İmam-ı Rabbani hazretlerinden Buhari, Mişkat, Hidaye, Şerh-i Mevakıf kitaplarını okudum. Gençleri ilim öğrenmeye teşvik eder, "Önce ilim, sonra tasavvuf" buyururdu. Benim ilimden kaçındığımı, tasavvuftan zevk aldığımı görünce, halime merhamet ederek, "Kitap oku, ilim öğren, cahil sofu, şeytanın maskarası olur, Rütbetül-ilmi a'ler-rüteb yani, rütbelerin en üstünü, ilim rütbesidir" buyurdu.)
[Hadarat-ül-kuds]

BAŞBUĞ VELÎLER

Silsiletü'z-zeheb (Altın Silsile)
Silsiletü'z-zeheb (Altın Silsile) diye de ma'ruf Başbuğ velîler silsilesinin Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî "kaddesallahu teâlâ sirreh" hazretlerinin mührü ile tasdikli levhâsıdır, efendim.
Allahu teâlâ onların muhabbeti ile yaşayıp, onların şefaatlerine kavuşmamızı nasib buyursun.
Amin.

MENBÂ-I FEYZ


"İmâm-ı Rabbânî hazretlerini bize bu kadar tavsiyelerinin, Mektûbâtı, Berekâtı bu kadar tavsiye etmelerinin ana maddesi; ONLARI OKUYUP, ONLARDAN FEYZ ALMAK.
Her kişi sözünün altında saklıdır.
Berekâtı okuyan, Mektûbâtı okuyan BİLSİN BİLMESİN, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinden MANEN İSTİFADE EDER, FEYİZ ALIR.
Yoksa, orda o hüküm var, burda bu hüküm var. Onlarlan değil, efendim."

MÜSEBBÎBÜ'L-ESBÂB

"Nimet küçük de olsa, şükrü büyük olacak.
Allahu teâlâ Mûsâ aleyhisselam'a buyurur ki;
-Yâ Mûsâ! Ben sana bir hurma verirsem, onu büyük bil! VERİLENE DEĞİL, VERENE BAK!
Bunları kimse vermiyor, hepsini Allah veriyor, efendim. Eğer sebebleri, insan çok görürse, kâr etmez zarar eder.
Fâtih Câmiinin yanından geçiyorduk hocamızla, Fâtihin türbesinden camie doğru geliyoruz. Orda buyurdular;
-SEBEBLERLE ÇOK UĞRAŞAN, MÜSEBBÎBÜ'L-ESBÂBTAN GERİ KALIR. 
O sebebleri yaradandan geri kalır. Sebebleri de Allah yarattı.”

BİR BAKIŞ

"Bir bakış bin söz eder; bakıştan anlayana"
Mevlânâ Celâleddînî Rûmî
(kuddise sirruh)

HÜRRİYYET


“Hürriyet; nefsin esâretinden kurtulmaktır”
- İmâm-ı Kuşeyrî (rahmetullahi teâlâ aleyh)-

TEVBE

Hazret-i Azîzân Alî Râmitenî (kaddesallahu te'âlâ sirreh) buyurdular ki;

"Allahu te'âlâya tevbe ediniz" ayet-i kerîmesinde, hem işâret, hem beşâret vardır.

Tevbe eylemeğe işâret vardır.

Tevbenin kabulüne beşâret (müjde) vardır.

Kabul etmese idi, emr etmez idi.

Emr etmek, kabûl buyurmağa delildir.

- Reşâhât, sf. 45 -

MÜNÂCÂT

İmâm-ı A'zâm (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Ravda-i mutahharada (Peygamber Efendimiz aleyhisselatü vesselamın kabr-i şerifleri ile minber-i şerifleri arasındaki bölüm, Cennet Bahçesi de denir) Efendimiz "sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem" için arzettikleri münâcât olup, Arâbîdir. Hacı Süleymân Kuku Efendi iş bu münâcâtı Türkçeye terceme ederek Son Halkalar nam kıymetli kitâbın II. cildi 210-211 sahifesine ilave etmişlerdir.

                                                                      MÜNÂCÂT

DİLENCİ

DİLENCİ

“Allah rızası için bir sadaka” diyerek dilenene ve ona vermeyene la’net edildiğini öğrendim, dün sohbette.
Bugün. Az önce bir dilenci, arabada otururken açık olan camdan;
“Allah rızası için...” 
diyerek seslendi bana. Korktum, İcab edeni yaptım.

Dursun Cihan

Ehl-i sünnet itikadının önemi

"Bütün kerametleri bize verseler, fakat itikadımız ehl-i sünnet değilse,hâlimiz haraptır.Eğer bütün haraplıkları,çirkinlikleri verseler itikadımız ehl-i sünnet ise,hiç üzülmemeliyiz."

Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri

TARİHÎ ANEKTOD (Diş bahsi)

TARİHÎ ANEKTOD (Diş bahsi)
"Ömer Efendi'ye (Ömer Nasuhi Bilmen) Seadet-i Ebediyye'yi götürdüm. Bütün diş bahsini baştan sona okudum, efendim. Bülent Gencer vardı, Mustafa Varlık vardı, Zeki Çıkman. Öyle bir kaç kişi, Darüşşafaka asfaltındaydı, bir evde idi, gittik. Çok oturduk, belki iki üç saat oturduk onunla. O bahsi sonuna kadar okudum.
Dedi ki;
-Ben de bir kitab getireyim.
Getirdi, o kitabta da aynısı yazıyor. Ama değişik, Halebî gibi bir kitab. Yani;
"Hanefî mezhebinde ağzın içinin yıkanmasının farz olduğunu"
Ondan sonra dedi ki;
-Allah razı olsun Hilmi Bey hocadan. Çok zahmet etti, ne kadar kitab karıştırdı bu kitabı (Saadet-i Ebediyye'yi) yazdı.
Dedim ona;
-Hocam! Siz de Hilmi Bey Hocamız ile burda ittifak halinde olduğunuza göre, bu mes'elede sizin de Hilmi Bey Hocamız gibi olduğunuzu, düşündüğünüzü söyleyebilir miyim? (Ben yüzbaşı idim o zamanlar)
-Mugâlata (demagoji) mevzusu olmasın,
dediler.
-Orayı bana bırakın efendim.Yani, söz size gelecek, "Ömer Nasuhi Efendi bu mes'elede nasıl düşünürdü, neydi onun bu mes'eledeki ilmi" derlerse, söyleyeyim mi?
-Tabi ki söyleyin,
dedi."