İHSÂN-I İLÂHÎ

İHSÂN-I İLÂHÎ

Rivâyet olunur ki;
Kıyâmet günü, İsrâil oğullarından Allahu teâlâya dörtyüz sene ibâdet eden biri ve bu ümmetten kırk sene ibâdet eden biri getirilir ve bu ümmet-i Muhammed'den olanın sevabı onun sevabından çok olur.
İsrâilî der ki;
"Yâ Rabbi! Sen âdilsin, ama onun sevâbının benimkinden çok olduğunu görüyorum."
Allahu teâlâ;
"Sen dünya azabından korkup ibâdet ediyordun (eski ümmetlerde günahın cezası dünyada da görülüyordu). Ümmet-i Muhammed ise dünyâ azabından korkmadan ibâdet ediyordu (ya'ni zorlama olmadan isteyerek, severek ibadet ediyorlardı) Çünki ümmet-i Muhammed için Enfâl sûresi 33. âyet-i kerîmesinde (sen onların içinde iken Allah onlara azab etmez ve onlar mağfiret dilerken de Allah onlara azab edici değildir.)
buyuruyor.
Onlar bu sebeble hala ibâdet ettikleri ve ibâdete devam ettikleri için sevabları daha çok oldu."
buyurur.
(Dav'üş-şems, sf 403)

KALKAN

KALKAN
Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular;

"Oruç kalkandır; yalan ve gıybet ile yırtılmadıkça"

Ya'ni, oruçlu kimse dedikodu, gıybet ederse, bu Cehennem'den koruyan kalkanı, kendi eliyle, diliyle, fiiliyle yırtmış olur.

Bu hadîs-i şerîfte yalanın ve gıybetin haram olmasına ve oruçlunun bundan çok sakınmasında dedlil vardır. Bu ikisini zikr etmesinin sebebi, oruçlu, oruçsuz kim olursa olsun, bu ikisi daha çok vâki' olmasındandır"

(Dav'üş-şems, sf 410)

Çeşme-i Muhabbet

Buradaki ses, mânevi ulûların sesidir.
Na ehle Pınar, ehline feyzû nûr çeşmesidir.
Kalb destini boş getir, doldurmak istersen
KORKMA! Bitmez; Nehri, Arvâsın deresidir.

CÂLİYETÜ’L-EKDÂR

CÂLİYETÜ’L-EKDÂR
 Mürşid-i kâmil ı mükemmil, derin âlim Mevlânâ Hâlidî Bağdâdî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretlerinin te’lif buyurdukları iş bu Câliyetü’l-ekdâr nâm pek kıymetli eserde Allahu teâlânın 99 ism-i şerîfi, Bedr Gazvesi’nde bulunan Eshâb-ı kirâm (Radiyallahu teâlâ anhüm ecmain) efendilerimizin isimleri bildirilmekte ve Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimize salât u selâm getirilmektedir.
Hakîkat Yayınevi tarafından 2018 tarihli iş bu baskısında ayrıca Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimizin eserlerde yazılı esmâ-i şerîfeleri, cin mektûbu, eshabı-ı kehfin isimleri, âyâtü’l-hırz ve kasîde-i bürde de ilâve edilerek, duaların kabûlü, hastalıkların şifa bulması, sıkıntıların def’i içün müsliman kardeşlerimizin istifadesini sunulmuştur.
Hakikat kitabevinden temin edebilirsiniz.

KADINLAR

Şöyle buyurdular: Benden sonra çok fitne zuhûr edecek.Nisâ tâifesinden hayâ perdesi kalkacak,çarşı ve sokaklarda dolaşacak,erkekler gibi çalışacaklar.

Seyyid Fehim Arvasi Kuddise sirruh

Kaynak: Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin Külliyatı 1.cild. sahife no:132

SALAVÂTÜ’L-FÂTİH

SALAVÂTÜ’L-FÂTİH 

“Allahümme salli ve sellim ve bârik ‘alâ seyyîdinâ Muhammedin’il-fâtihi limâ uğlika ve’l-hâtimi limâ sebeka ve’n-nâsırı’l-hakka bi’l-hakkı ve’l-hâdî ilâ sırâtı’l-müstekîmi sallallahu ‘aleyhi ve ‘alâ âlihi ve eshâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi’l-‘azîm.”

İş bu salavâtü’l-fâtih namıyla ma’rûf salavât-ı şerîfe içün Esseyyîd Muhammedü’l-Bekrî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretleri buyurdular ki;
“Kim, ömründe bir kere bu salavâtı okursa Cennet’e girmezse benim yakama yapışsın.”

Ey kardeşim!
Dayanamayız Cehennem ateşine.
Bu günden tezi, ihmâl etmeyelim kulluk vazîfelerimizi.
Ramazân-ı şerîfin son günlerindeyiz. Cehennemden azabından kurtulma fırsatını kaçırmayalım!
Kulluk vazifelerimizi, tevbe istiğfarlarımızı iş bu salavât-ı şerîfe ile arz edelim, huzûr-ı ilâhiyyeye.
Allahu teâlâ kulluğunu ve tevbesini kabul buyurduğu kullarına ilhâk eylesin bizleri. Âmin.

YANLIŞ

YANLIŞ
“En kötü yanlış, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü, herkes onu doğru kabul eder.”

İKİ ŞEY

Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) buyurdular:
"İki şeyi insanoğlu sevmez, beğenmez;
Ölümü istemez, halbuki ölüm onun için fitneden hayırlıdır. Mal azlığını sevmez, halbuki mal azlığı hesabın azlığına sebebtir"

CİN MEKTÛBU

CİN MEKTÛBU

“Bir kimse, cin mektubunu yanında taşırsa, veya evinde bulundurursa bu kimseye, evine ve etrafına cin gelmez. Dadanmış olub da zarar veren cin de gider.”buyuruldu. Büyü çözmek günah olmaz, sevab olur. Büyüyü büyü ile çözmeye kalkmak haramdır. Âyetlerle, dualarla çözmek ise câizdir, günah değildir, sevabtır. Müsliman olan cin, insanlara zarar vermez. Kâfir cinliye de müslimanın okuması lazımdır. Papaza okutmak kesinlikle câiz değildir.
(Mecmuâtü’l-fevâid)
——-
Kıymetli kardeşim!
İş bu cin mektubunu bir fotokopisini (mesela A4 ebatında) çıkartıp, evinizde bir duvara çerçeveletip asmanızı tavsiyye ederim.
Allahu teâlâ insan ve cin şeytanlarının şerrinden muhafaza buyursun hepimizi. Amin.

YILAN

YILAN

Ey kardeşim!
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
Namazı özürsüz kılmayan kimseye, Allahü Teâlâ onbeş sıkıntı verir. Bunlardan Altısı dünyada, üçü ölüm zamanında, üçü kabirde, üçü kabirden kalkarkendir.

Dünyada olan altı azap:
1- Namaz kılmayanın ömründe bereket olmaz.
2- Allahü Teâlâ'nın sevdiği kimselerin güzelliği, sevimliliği kendine kalmaz.
3- Hiçbir iyiliğine sevap verilmez.
4- Duâları kabûl olmaz.
5- Onu kimse sevmez.
6- Müslümanların birbirlerine yaptıkları iyi duâlarının buna fâidesi olmaz.

Ölürken çekeceği azaplar:
1- Zelîl, kötü, çirkin can verir.
2- Aç olarak ölür.
3- Çok su içse de, susuzluk acısı ile ölür.

Mezarda çekeceği acılar:
1- Kabir onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.
2- Kabri Cehennem ateşi ile doldurulur. Gece, gündüz onu yakar. Cehennem ateşi dünya ateşine benzemez.
3- Allahü Teâlâ, kabrine çok büyük YILAN gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Hergün, her namaz vaktinde onu sokar. Bir an bırakmaz.

Kıyâmette çekeceği azaplar:
1- Cehenneme sürükleyen azap melekleri yanından ayrılmaz.
2- Allahü Teâlâ, onu kızgın olarak karşılar.
3- Hesâbı çok çetin olup, Cehenneme atılır.)
Namaz kılmayanın ömründe, bereket olmaz. Ömründe, hayır ve menfaat görmez. Ömrü çeşitli hastalıklarla, sıkıntılarla geçer. Ma'nevî huzûru olmaz. Sahip olduğu dünyalıklar onu rûhî sıkıntıdan kurtaramaz.
(İhya-u Ulumiddin, İmâm-ı Gazâlî "rahmetullahi teâlâ aleyh")

YÂR

YÂR
“Allahu teâlâ yârin ise, dünyâ nâr olmuş, ne zarar!”