MENKIBE

























“Cüneyd’e (kaddesallahu teâlâ sirreh); 
-Müridlere sâlihlerin hikâyelerinin (okumak) fâidesi nedir?
diye soruldukta;
-Sâlihlerin hikâye ve menkıbeleri, Allahu teâlânın ma’nevî askerlerinden bir kısmıdır ki, müridlerin kalbleri onunla kuvvet ve sebât bulur,
buyurmuştur.
...
Ey kardeşim!
Reşahat ve Berekât gibi; sâlihlerin, Allah dostlarının menkıbelerinin bulunduğu kitabları okuyunuz, okutunuz.
Ümidim odur ki, Allahu teâlâ bu kitabları okuyarak;
“El mer’u me’a men ehabbe” (kişi sevdiği ile beraberdir) müjdesine kavuşturur, bizleri.

ESMA-İ ŞERÎFE



ESMA-İ ŞERÎFE

“İsimlerin çokluğu müsemmânın kıymetine delâlet eder”
Fahr-i kâinat efendimizin (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Câliyeyü’l-ekdâr isimli eserin 2018 Hakîkat Kitabevi baskısında bulunan esmâ-i şerîfeleridir, efendim.
Edendimiz aleyhisselatü vesselamı medh ve dahi ona olan muhabbetimizi beyân için iş bu esmâ-i şerîfeleri okumak, seadet-i ebediyyeye kavuşmaya vesîle olacaktır, inşallah.
Allahu teâlâ, istifâde ve istifâzemizi ziyâde ihsan buyursun, efendim.
Amin.

TEVBE


TEVBE
Bir müftînin beytidir, efendim;
“Tevbe yârabbi, hatâ râhına gittiklerime,
Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime”

MUHÂLEFET


MUHÂLEFET
“Nefse ve hevâya (nefsin arzu ve meyline) muhâlefet, ibâdetin başıdır.”
-Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî (kaddesallahu teâlâ sirreh)-

NEFS


NEFS
Hakem-i Atâiyye sahibi (Ataullah-i İskenderî) buyurdu ki
“Nefsin cibilliyetinde, su-i edep vardır. Kul edebe devamlı memur olduğundan, nefsin dâima, seciyesi icâbı olarak, sâhibini muhâlefet meydanına sevk etmek arzusuna karşı, kul onu kötülükleri istemekten men eder. Bunun için, nefsin dizginlerini gevşeten kimse, onun fesâdına ortak olur”

Abd


İbâdet; mü’minlerin avamına , ubûdiyeti; mü’minlerin havassında, ubûdet ise; ehass-ı havasa (seçilmişlerin seçilmişlerinde) bulunur.”

İSTİKÂMET


İSTİKÂMET
“İstikâmet; bütün ahidlerde, özellikle ilâhî ve Muhammedî ahidlerde, yemek, içmek, giyinmek dahil, dînî ve dünyevî umurda (işlerde) ortada olmağa riâyetle sırât-ı müstakîme devâm ve itinâdır (göstermektir).
(Son Halkalar, ||. Cild, sf 635)

İSTİKÂMET / KERÂMET


Büyükler buyurdu ki;
“İstikâmet sâhibi ol, kerâmet tâlibi olma! Zirâ nefsin, kerâmet talebine meyli ve hareketi ister. Hakk teâlâ ise, sende istikâmet arar.”

Eyüpsultan’daki Kaşgari Camii Ramazan’da ibadete açılıyor

Ramazan’da İbadete Açılacak Olan Kaşgari Camii Havadan Görüntülendi.

Eyüpsultan’daki Kaşgari Camii Ramazan’da ibadete açılıyor

Son asırda yetişen büyük İslam alimlerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin talebe yetiştirdiği Kaşgari Murtaza Efendi Camii’inde restorasyon çalışmaları büyük ölçüde tamamlandı. Restorasyon çalışmalarında sona gelinen caminin yenilenen hali gün batımının eşsiz manzarasıyla havadan görüntülendi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Tarihi Yapıların Restorasyonu projesi kapsamında Eyüpsultan'da bulunan Kaşgari Murtaza Efendi Camii'nin restorasyon çalışmalarının büyük bir kısmı tamamlandı. Kabristan içerisinde kalan caminin Mayıs ayında Ramazan-ı Şerif’in ilk günlerinde ibadete açılacağı bildirildi. Son asırda yetişen büyük İslam alimlerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin talebe yetiştirdiği Kaşgari Murtaza Efendi Camii restorasyon çalışmaları sebebiyle 3 yıldır kapalıydı. Titizlikle yürütülen restorasyon çalışmalarında gelinen son nokta gün batımının eşsiz manzarası ile Kaşgari Murteza Efendi Camii havadan görüntülendi.

Çekilen görüntülerde Kaşgari Murtaza Efendi Camii'nin, minaresinin ve dergah müştemilatı içinde bulunan yapıların büyük bir bölümünün restorasyonunun tamamlandığı görülüyor. 3 milyon 498 bin TL bütçe ile restorasyonu devam eden cami içerisinde yer alan yapılardan bu güne kadar Cami-Tevhidhâne, Harîm, Selâmlık, Mutfak, Minare, Kaşgârî Türbesi, İsa Geylani Türbesi’nin restorasyonu işlemleri de yapıldı. Şadırvan, Su Haznesi ve bahçe duvarı da Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan restorasyon için onay alınıp işlemlerine başlanacak. Kurul’da onay için bekleyen proje kapsamındaki işler dışında kalan tüm restorasyon işleri de, Mayıs ayı içerisinde bitirilmesi bekleniyor. Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkililerinin verdiği bilgiye göre cami, Ramazan ayında ibadete açılacak.

Necip Fazıl’ın “O ve Ben” Kitabında anlattığı mekanlardı 

Büyük İslam Alimi, Türkiye’nin ilk kimya Yüksek mühendisi Hüseyin Hilmi Işık Efendi, Kaşgari Murtaza Efendi Tekkesi’nde Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinden ilim öğrenerek onlarca kitabı yayınladı. “Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız” mısralarını Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri için söyleyen Necip Fazıl Kısakürek de Murtaza Efendi Tekkesi’ne gelirdi. Burada Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri’nden öğrendiği ilim ile dünyası değişen Kısakürek, ardından tanışmalarını ve yaşadıklarını “O ve Ben” kitabında anlattı. Sonraki dönemde kaleme aldığı, “Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu, Başbuğ Velîlerden 33 Altun Silsile gibi eserlerinde mürşîdinden aldığı terbiyenin izlerini görmek mümkündür.

Kaşgari Murtaza Efendi Tekkesi tarihi 

Kaşgari Murtaza Efendi Tekkesi Eyüpsultan ilçesinde Merkez Mahallesi, Hüsam Efendi Sokağı ile Karyağdı Sokağı‘nın arasında yer almaktadır. Murtaza Efendi Camii”, burada vaktiyle bulunan tekkenin ilk şeyhinin Kaşgarlı olması sebebiyle “Kâşgarî Camii” olarak da adlandırılır. Tekkenin içerisinde cami, harem, selâmlık, derviş hücreleri, şadırvan, kuyu ve müştemilattan oluşan inşaatın yapımına Türkistan kökenli Yekçeşm Ahmed Murtezâ Efendi tarafından yaptırılmıştır. 1744’te başlamış, 1745’ yılında biten yapı Nakşıbendî tekkesi olarak inşâ edilmiştir. Şeyhliğine ise Kaşgârî Hâce Abdullah Nidâî Efendi tâyin edilmiştir. Abdullah Nidâî Efendi, Nakşıbendiyye’nin Ahrâriyye şubesine mensup Hâce Azhar Kaşgârî'nin halîfesidir. Doğu Türkistan’ın Kaşgâr şehrinde dünyaya gelen Abdullah Nidaî Efendi, İstanbul’a geldiğinde önce Eyüp, merkezde bulunan Kalenderhâne Tekkesi şeyhliğine tâyin edilmiştir. Bu tekkenin vakfiyesinde mücerred (bekâr) şeyhler tarafından idare edilmesi şartı bulunmaktaydı. Evlilik sebebiyle buradan ayrılan Abdullah Nidaî Efendi, Kaşgârî Tekkesi meşihatini üstlenmiştir.

Abdülhakîm Arvâsî Efendi Hazretleri'nin İman hakkındaki yazısı


İman, ziyadelik ve noksanlık bakımından kısımlara ayrılmaz. Çünkü iman hasıl olunca zaten kâmildir, ziyadelik ve noksanlık kabul etmez. Mahiyeti itibarı ile ne zaid ve ne de noksan olmaz. Zaid ve kâmil olması, inkişaf ve incila (açıklık ve berraklık) olarak, başka bir tabirle, zayıflık ve güçlülük bakımındandır.

İmanın mahiyeti: Peygamber Salallahü Aleyhi ve Sellem'in Risalet ve Nübüvvet itibariyle getirdiği akaidi; akla, hikmet ve felsefeye dayandırmadan ve havale etmeden, kesin olarak bilip ve inanmaktan ibarettir.

Akla uyarak inanmak ve tasdik etmek, aklı tasdik olup, risaleti ve Resulü tasdik olmaz. Yahud Resulü ve aklı birlikte tasdik etmiş olur ki, ol vakit risalete tam inanç hasıl olmaz; itimadı tam olmayınca mahiyet-i iman, tecezzi kabul etmediğinden dolayı, iman olmaz. Belki akıl, Resul'ün tebliğine muvafık olursa, aklı kâmil ve aklı selim olur.

İnanç mes'eleleri hikmete havale olunup, hikmet kabul ederse tasdik eder, etmezse ya red veyahud tereddüde düşerse ol vakit hakime i'timat etmiş olup, risalete tam i'timat hasıl etmemiş olur ki, bu, bu takdirde iman-ı kâmil zaten olmaz. Zira iman, tecezzi ve kısım gibi parçalara ayrılmaz.

Dini mes'elelere felsefe ile yön vermeye kalkışırsa, yine bir feylesofu tasdik etmiş olup, Resule tam i'timad etmemiş olur ki, bu da iman sayılmaz.

Hasılı İman: Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi ve Sellemin Allah tarafından Risalet ve Nübüvveti itibarıyle, bütün insanlara getirdiği ve tebliğ ettiği ahkamın kaffesine, tümü i'tibarıyle itimat ve inanmakla hasıl olur. Bu Ahkâm ve Akaid'in her hangi birinde tereddüd ve inkâr var ise, mü'min olamaz. Zira bir hükümde Resul'ü tasdik etmemekle veyahud bu hükme i'timad etmemekle, Resul'ü, hilafı hakikat ile ittiham etmiş olur ki, bu da noksanlıktır; noksanlık ise, Nübüvvet ve Risalete tamamen zıddır. Dinde ittifak olunan mes'elelerden birinde şüphe ve inkâr imanın gitmesine sebep olur.

Dinde ittifak bulunan mes'elelerden birinde tasdik olmaz ise --ekseriya böyle olur -- bu mes'elede murad-ı ilahi ve murad-ı Resul Sallallahü Aleyhi ve Sellem nasıl ise, öylece inandım ve tasdik ettim der, şüphesini giderecek bir zatı hemen arar; ilminde, dininde güvenilir, tam i'timat sahibi, zeki ve anlayışlı, arif, mes'elelere vakıf, dini bilgileri derin ve müşkilatları halle muktedir zatı bulur ve sorar; aldığı cevaba kalben mutmain olunca öylece inanır ve yakin hasıl eder. Böyle zatı aramak farzdır. Bunu tesadüfe bırakmak asla caiz değildir. Hemen arar bulur. Bulamazsa ve yahud bulup ta tatmin olmaz ise, Cenab-ı Hakk'ın irade ettiği ve Resulünün tebliğ ettiği şekilde inandım der, şüphesinin giderilmesini Cenab-ı Hakk'dan niyaz eder. İşte buna binaen her yerde müslümanların müşkilini hal edecek bir alimin bulundurulması farz-ı kifayedir. Felsefecilerin itirazlarını, fen bilgilerine, felsefe kaidelerine göre halle muktedir; hükemanın itirazlarını, hikmet kaidelerine göre halle kadir, batıl dinlerin itirazlarını ve dinlerinin batıl olduğunu ispata muktedir, Mutezile, Rafizi tarafından gelen itirazlara derin vukufu olan, cevaba muktedir ve tarih-i aleme vakıf, ulumu riyaziyede mahir, çeşitli İslam bilgilerinde maharetli bir kimse bulundurmak lazımdır. Böyle olmaz ise DİN, gerçekleri kabul etmeyenlerin elinde oyuncak olur. Diledikleri vechile te'vil ve tefsir ederler. Kimseyi kurtaramadıkları gibi, hem kendilerini ve hem de halkı sapıklığa iterler.

Yavuz Sultan Selim Han'ın türbesinde asılı olan Muhiyiddin-i Arabinin "rahmetullahi aleyhimâ" sözünün yazılı olduğu bir hat

Yavuz Sultan Selim Han'ın türbesinde asılı olan Muhiyiddin-i Arabinin "rahmetullahi aleyhimâ" sözünün yazılı olduğu bir hat.
'iza dehale sînün fi'ş-şîn 
zahara fî kabrihî muhyiddîn
Şeceret-ün-Nu'mâniyye fî Devlet-il-Osmâniyye isimli eserinde; "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddîn'in kabri meydana çıkar." buyurdu. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Şam'da, kalbi para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır." dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar. 1240 (H.638) Rabî'ul-âhir ayının 28. Cumâ günü, yetmiş sekiz yaşında iken Şam'da fânî dünyâdan âhirete irtihâl etti. Sâlihiyye'de defnolundu. Şam halkı, onun büyüklüğünü anlayamadıkları için kabrinin üzerine çöp döktüler. Osmanlı SultânıYavuz Selîm Hân Şam'a geldiğinde; "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddîn'in kabri meydana çıkar." sözünün ne demek olduğunu anladı. Kabrini araştırıp buldurdu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına bir câmi ve imâret yaptırdı. Ayrıca Muhyiddîn-i Arâbî'nin vefâtından önce ayağını yere vurarak, "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tesbit ettirip, orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, "Siz, Allahü teâlâya değil de, paraya tapıyorsunuz" demek istediği anlaşıldı. (Evliyalar Ansiklopedisi)
Allahü teâlâ şefaatlerine kavuştursun...