Cihan bağında gülşandır meşâyih

Cihan bağında gülşandır meşâyih 
O gülşan içre hûbândır meşâyih 

Bular ilm-i ledün serverleridir 
Gürûh-ı ehl-i irfandır meşâyih 

Şerîat âlimi hem âmilidir 
Kamusu kâmil insandır meşâyih 

Bular hep enbiyâ vârisleridir 
Ulûmu keşf-i Kur'ân'dır meşâyih 

Bulardır fâtih-i sırr-ı velayet 
Derûnu bahr u ummandır meşâyih 

Bular râh-ı Muhammed'le giderler 
Kelâmı cümle burhandır meşâyih 

Hilafet tahtıgâhında oturup 
Kamusu gizli sultandır meşâyih 

Pîrimizdir Muhammed Şeyh-i Sâmî 
Cemâli nûr-ı îmândır meşâyih 

Kapısına gelenler olur irşâd 
Tabîb-i aynı Lokmândır meşâyih 

Gönüller âlemine hükm ederler 
Acâib rûh-ı sultândır meşâyih 

Firakından bu Salih eyler âhı 
Ziyâr-ı azm-i pîrândır meşâyih

Derûnun derdini her yerde açma

Derûnun derdini her yerde açma 
Sabr eyle bu yolda olmagıl ilhâh 
Gizle esrarını meydâna saçma 
Her yerde açılıp olma sen şerrâh

Râh-ı müstakimi bırakma elden 
Evradı ezkârı terk etme dilden 
Sıdk ile kulluk et cân u gönülden 
Çok feth-i bâb eyler Ol Ganî Fettâh

Bir tabîb-i hazık Lokmana yürü 
Cân u ten derdine dermana yürü 
Pîr-i Sâmî gibi sultâna yürü 
O'dur kalbimizi eyleyen ıslâh

Eğnime giymişem gam libâsını 
Murg-veş beklerem ten yuvasını 
Şalih'em çekerem aşk belâsını 
Âhir bu derd beni eylemez iflah

Giriftâr-ı aceb sevdâ-yı aşk oldun mu sen Salih

Giriftâr-ı aceb sevdâ-yı aşk oldun mu sen Salih 
İçip vahdet meyinin cür'asın kandın mı sen Salih 

Hevâ-yı nefsine tâbi olup gaflette mi kaldın 
Firâk-ı hasret ile sararıp soldun mu sen Salih 

Eriştin mi bu âlemde aceb bir himmet ehline 
Kuru da'vâyile ömrün geçirüp kaldın mı sen Salih

Ömür sermayesini cümle kîl ü kale sarf ettin 
Kulûb-ı ârifan ile aceb doldun mu sen Salih 

Bağırtlak gibi illerde gezip âvâre mi kaldın 
Olup Ferhad bu benlik dağını deldin mi sen Salih

Biraz kuttâ-ı râhîlerle ömrün zay'e mi verdin 
Pîr-i Sâmî gibi şahı varıp buldun mu sen Salih

Der'i âsîlerin dârü'l-emânıdır bilâ-şübhe 
Kılıp bîat aceb sıdk ile kul oldun mu sen Salih

Riya ile olan amel seni nârdan halâs etmez 
Aceb ismin gibi bilmem amel kıldın mı sen Salih

Esîr-i nefse kul oldun yeter gel bu nevadan geç

Esîr-i nefse kul oldun yeter gel bu nevadan geç 
Bu ömrü kîl ü kâl ile çürüttün bu sivâdan geç 

Yediğin su ile toprak kamu giydiklerin nârdır 
Bu âlem aşiyandır gel bırak berzah yuvadan geç 

Gel ey sûfî kıl insafı bırak gel Zeyd ile Amr'ı 
Geçirme yok yere ömrü hased kibr ü riyadan geç

Yalancı nefse kul olma düşün bir mebde-i aslın 
Bulup bir mürşid-i kâmil bütün bey'ü şirâ'dan geç 

Bulup Sâmî gibi şahı görürsün ulu dergâhı 
Olup her ilme agâhı kamu ağ u karadan geç

Cihanın yaz u kışın gör ne etmiş Perver işin gör 
Hemân sen kendi işin gör misîfirsin buradan geç

Hemân ref idegör varlık hicabın sen dahi Salih 
Görünsün sana vahdet âfitabı maceradan geç

Ey birader derd-i aşka mübtelâ olmak da güç

Ey birader derd-i aşka mübtelâ olmak da güç 
Sûret-i insanide hayvan-sıfat kalmak da güç 

Bağrımın kanı kurudu ciğerim oldu kebâb 
Hasret-i hicran oduna her zaman yanmak da güç 

Derd nedir derman nedir yâ ben beni bilmem neyin 
Nâr u nurun berzahında sararıp solmak da güç 

Nûr-ı Ahmed'dir özüm dürr-ı yetîmî bendedir 
Bu beşer nefsin elinden anı kurtarmak da güç 

Gevher-i nefsimi yutmuş bir amansız ejdehâ 
Bî-basar mârın elinden şeb-çerâğ almak da güç 

Müttakîler kisvetine müddetler girdiler 
Muhtefî oldu erenler arayıp bulmak da güç 

Bahriler ummana daldı pek çoğaldı dehrîler 
Öyle mülhidler ile bahs-i dîne dalmak da güç 

Hep hatîâtın büyüğü hubb-ı dünyâ bilirem 
Ânı terk etmek de güç pek kipçe sarılmak da güç 

Öyle bir derde giriftar olmuşum âlemde kim
ittisale çâre yokdur dahi ayrılmak da güç 

Hâne-i dil cennet-i irfana dâhil olmadan 
Âr u namus şişesini taşlara çalmak da güç 

Pîr-i Sâmî gibi sultâna kılalım iktidâ 
Keştibânsız fülkümüzü engine salmak da güç 

Derdimi defter edip sultânıma arz eylesem 
Ol bilirken cümle hâlim arz-ı hâl sunmak da güç 

Hamdulillah böyle bir sultâna hadim olmuşam 
Sâlihem sıdk ile şahım hizmetin kılmak da güç

Senin hasret firakındır benim giryânıma bâis

Senin hasret firakındır benim giryânıma bâis 
Senin vuslat şarâbındır benim burhanıma bâis

Cemâlin kıblegâhımdır nazargâh-ı ilâhımdır 
Benim hep dûd-ı âhımdır kamu efgânıma bâis

Senin aşk-ı hayâlinden kayırmam çektiğim derdi
Cemâlin arz(ı) kılmazsın nedir noksanıma bâis 

Kamu bu âlemin aslı muhabbetden değil midir
Nedir kahr-ı celâl içre dil-i vîrânıma bâis 

Cefâdan kaçmaz âşıklar senin hüsnün visalinden
Firâk-ı infisâlindir ciğer-sûzânıma bâis

Pîrimiz sevrerimizdir Muhammed Hazret-i Sâmî
Anın nûr-ı cemâlidir benim dermanıma bâis

Kulübüm eyledi ihya münevver kıldı dil şehrin 
Anın enfâsı kudsîdir benim irfanıma bâis 

Menem Salih hulûs ile gulâm oldum kapısında 
Memat iken hayât buldum olup dîvânıma bâis

Haddini bil müddeî gel etme her cân ile bahs

Haddini bil müddeî gel etme her cân ile bahs 
Bârı boncuk olan etmez dürr ü mercan ile bahs

Arifin her bir kelâmı hücceti bürhân ile 
Kuru da'vâ ile olmaz ehl-i irfan ile bahs

Sen yalancı nefs elinden kurtaramazsın özün 
Nâ-münâsib eylemeklik kâmil inşân ile bahs

Marifetden dem urursun belde zünnarın durur 
Kesmeden zünnârını eylersin îmân ile bahs

Geçti ömrün nefsin ile etmedin bir gün cihâd 
Rûz u şeb etmek dilersin şâh-ı merdân ile bahs

Pîr-i Sâmî Hazretine eylemezsin bîatı 
Bî-edeb etmek dilersin öyle sultân ile bahs

Salih'em şeyhim güneştir ben anın bir zerresi
Zerre hiç eyler mi asla şems-i tâbân ile bahs

Tevekkül nedir ?


Tevekkül, esbâb-ı meşrûâya tevessül ile Hakk Celle ve Âlâ’ya tefvîz-i umûr etmekdir.

Sehl bin Abdullâh Tüsterî buyurmuş ki; “Mütevekkilin alâmet-i tevekkülü, esbâb-ı meşrûâ ile helâli iktisâb edib suâl ve taleb etmemek, redd ve men’ eylememek, malını mahallinde sarf etmekden tevakkî etmemekden ibâretdir.

Tevekkül üç derecedir. Evvelkisi Hakk Celle ve Âlâ’nın va’dine i’timâd, ikincisi teslîm, üçüncüsü tefvîzdir. Tevekkül bidâyetde, teslîm vasatda, tefvîz nihâyetde olur.

Sehl bin Abdullâh der ki; Kesb ve harekete ta’an eden Şer’ ve Sünnete ta’an, ve i’tirâz eden imâna ta’an ve i’tirâz etmiş olur.

Er-Riyâd’üt-Tasavvufiye, 42. Bölüm.
Abdülhakîm Arvâsî Üçışık (kuddisse sirruh)

Cuma günü ölmek nimettir

Sual: Kur’anın mantığına, ruhuna göre, mübarek gün ve gecelerde doğup ölmenin hiç önemi yoktur. Çünkü doğmak ve ölmek bizim elimizde değildir. Kadir gecesinde de doğup, yine o gece ölsek ne fark eder? İster meyhanede öl, ister tuvalette öl, istersen camide namaz kılarken öl hiç önemi yoktur. Çünkü insan fiiliyle değer kazanır. Bu görüşümde yanlış mıyım?
CEVAP
Dini konularda sizin ve bizim görüşümüzün ne önemi olur? Din kitapları ne yazıyorsa o esastır. Din kitaplarında Kur’anın mantığı, Kur’anın ruhu diye bir deyim yoktur. Bunlar, İslam dininin hak din olduğuna inanmayan, Resulullahın hâşâ kendi kurduğu beşeri sistem olduğunu sanan gayrimüslimlerin etkisinde kalıp, yazılarında, kitaplarında İslam düşüncesi tabirini kullanan bid’at ehlinin uydurmasıdır. Eğer Kur’anın manası denmek isteniyorsa, Kur’an-ı kerimi siz ve biz mi iyi anlarız, yoksa Peygamber efendimiz ve İslam âlimleri mi?
Şimdi Resulullah efendimizin bildirdiği hadis-i şeriflere bakalım:
(Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.) [Tirmizi] (Tirmizi, Kütüb-i sitte adı ile maruf, en kıymetli altı hadis kitabından biridir. Cuma günü ölen Müslüman, o günün şerefine kabir azabı görmüyor. Kâfir o gün ölürse elbette cezasını çeker.)
(Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.) [Ebu Nuaym - Hilyet-ül evliya, İ. Süyuti – Cami-üs-sagir, İbni Âbidin - Redd-ül-muhtar] (Görüldüğü gibi bu âlimler de bu hadis-i şerifi bildiriyorlar. Cuma günü ölen Müslümana kabir azabı olmaması, Allahü teâlânın bir ihsanıdır, bu nimeti dilediğine verir. Buna kimse itiraz edemez.)
(Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.) [İ.Gazali] (Bu da Allahü teâlânın bir ihsanıdır.)
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi] (Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Hiç kimsenin, niye Allah bazı gecelere kıymet verdi diye bir sual sormaya hakkı yoktur.)

Şeş ciheti başdan başa kaplamış

Şeş ciheti başdan başa kaplamış 
Gelir her taraftan hû-yı muhabbet 
Hâl-i hindû askerini toplamış 
Sarmış haddin ile mûy-ı muhabbet 

Bülbüle çekdirir âh ile zarı 
Pervaneye dâim gösterir nârı 
Mecnun'un Leylâ'sı Mansûr'un darı 
Ezelden böyledir hûy-ı muhabbet 

Pirimden arz etmiş hûb-cemâlini 
Gönlüne dere etmiş hep kemâlini 
Dilinden şerh eyler her bir hâlini 
Dağılır Sami'den bûy-ı muhabbet 

Gâh kendini gizler girer ebcede 
Gâhi ebru ile ayn-ı esvede 
Gâhi de aks eder şâb-ı emrede 
Anlardan gösterir rûyu muhabbet 

Gâhi sultân olur gâhi dilenci 
Gâhi doğru olur gâhi yalancı 
Gâhi tüccar olur gâhi talancı 
Gezer ili hem çarşıyı muhabbet 

Gâh ahdine vefasını gösterir 
Gâh Salih'e safâsını gösterir 
Gâh şiddetle cefâsını gösterir 
Yaklaştıkça yârin köyü muhabbet

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri ve anatomi

Bir gün Abdülhakim Arvasi Efendi Hazretleri hastalanmış. Bir doktor getirmişler. Doktora, otur da biraz hasbihâl edelim, sonra muâyeneni yaparsın, demiş. Efendi Hazretleri doktora güzelce bir anatomi dersi vermiş. Adam bakmış, bakmış; Efendim, siz bunları nereden biliyorsunuz? Bizim ders kitâblarımız var, bizim işimiz bu zâten. Siz bir din adamısınız, din hocasısınız. Bunların hepsi tıpla ilgili bilgiler. Siz bunları nereden biliyorsunuz, demiş. Efendi Hazretleri Doktora; Ellibin cild kitâb okudum, bunların içerisinde anatomi de vardı, buyurmuş...

Seyyid Abdülhakim Arvasi Efendi Hazretleri <<kaddesallahü esrârahüm>>, Zâhir ve bâtın ilmlerinde kâmil ve dört mezhebinde fıkh bilgilerinde mâhir, veliy-yi kâmil idi.