B[esmele].
2 Muharremü'l-Harâm 1388 Pazar [31.3.1968]
İsmetli, necâbetli kadınefendi hazretlerinin huzûr-ı âlîlerine
İsm-i âlînizi bu günahkâr ağzıma almak cesâretini gösteremediğim, mübârek isminizi anmaya lâyık olmadığım için, bu arîzamı yalnız yüksek sıfatlarınız ile tezyin ettim. Bu günahkâr, âciz, âdî bir kulun, şehinşâh-ı cihân, halîfe-i rûy-i zemîn, emîrü'l mü'minîn hazretlerinin refîka-ı aliyyelerine muhatab olması, teveccüh ve iltifât-ı seniyyenize mazhar olması, rü'yâda ve hülyâda bile nasîb olmayacak bir lûtf ve ihsân-ı ilâhîdir. Cenâb-ı Hakkın evliyâsına ve onun halîfelerine, İslâmın hâdim ve muhâfızı olan ricâl-i ümmete olan sonsuz muhabbet ve hizmetimin en büyük mükâfatı olarak yüksek teveccüh ve müstecab duâlarınıza mazhar olmakla şereflenmiş bulunuyorum. Rü'yâda bile kavuşamayacağım bu büyük nimeti ihsân buyuran Rabbime nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Babalarımız, dedelerimiz o yüce hâkânın sâyesinde ve himâyesinde müslimânlıklarını muhâfaza etdiler. Bizler de o veliyy-i kâmil, melik-i âdilin bereketiyle müslimân evlâdı olarak ve müslimân olarak yetişdik. Bugün bütün dünyâdaki bütün müslimân memleketlerindeki bütün müslimânlar imânlarını ve ibâdetlerini hep o ulu hâkâna borçluyuz. Onun mübârek vücûdu olmasaydı, babalarımızın îmânları yok olacakdı. Bizler de îmân ve İslâm şerefine kavuşamayacakdık. Siz muhaddere, pâkize [iffetli, temiz] vâlidemize ne kadar hizmet etsek, gece gündüz mübârek kapınızda beklesek, müstecab duâlarınıza kavuşmak için can fedâ etsek, o mübârek hânedânınıza karşı olan ni'met ve şükrân borcumuzun binde birini bile ödemiş olamayız.
(Men dakka bâbe'l-kerîmi infetaha), kerîm olanların kapısı çalınırsa, hemen açılır. Kerîmlerin kapısına gelen boş dönmez. Yeryüzündeki bütün müslimânlar, asâletinizin, necâbetinizin, ihsanlarınızın, ni'metlerinizin mazharlarıdır. Gücümüz, kuvvetimiz, kalemimiz size teşekkür ve minnet vazîfemizi îfâ etmekden âcizdir.
Enver Bey evlâdımız iltifatnâmenizi getirdi. Okumakla şereflendik. Mübârek Nisan yağmuru kara topraklara yağdığı gibi, sizin nurlu, mübârek yazılarınız da bu günahkâr, yüzü ve kalbi kara, aşağı kullarınıza Cenâb-ı Hakkın umulmaz bir ni'meti oldu. Bu kıymetli mektubunuzu gözyaşlarıyla okudum. Ölünceye kadar en muhterem, en mübârek bir yâdigâr olarak saklıyacağım. Resûlullah Efendimizin vekîli olan, cihân müslimânlarının hâmîsi yüce hâkânın, Cennet-mekânın, muhakkak bir velî olan zevc-i kerîminizin mübârek feslerini ve tabaklarını elime alınca, kalbim ve bütün vücûdum sanki nûra garkoldu. Odamın içi feyz ve bereket doldu. İnşâ[allah] bu mübârek emânetlerin ve hırka-ı seâdet mendilinin feyz ve bereketi ölünceye kadar bizleri küfr ve dalâlet zulmetinden koruyacakdır. Kıymetli Enver, nurlu emânetleri Muharrem'in birinci Cumartesi günü akşam nemâzından bir saat önce getirdi. Hâzır olan âşıklarınız ve köleleriniz arasında açınca, evvelâ ellerimizi kaldırarak cân-ü gönülden gözyaşlarımız ile Cennetmekâna duâ eyledik. Ve siz muhterem ve mübârek vâlidemizin sıhhat ve selâmetleri için, son nefesde selâmet ve îmân ile huzûr-ı ilâhîye mülâkatiniz için âcizâne duâ eyledik. Ve ölünceye kadar duâ edeceğiz.
[Evvelce Behice Hanım'a yardımcı olduğu için Napoli'den uzaklaştırılan] Finlandiya'daki konsolos İrfân Bey'e de âcizâne bir Seâdet-i Ebediyye kitâbı posta ile gönderdim. Kirli ve karanlık kalblerimiz, sizlere karşı sonsuz bir sevgi ve saygı ile doludur. Dillerimiz âcizâne duâ etmekdedir. Böylece kalblerimiz nurlanmakda, dillerimiz şereflenmekdedir. Huzûrunuzda olmayı, mübârek kapınızın topraklarını öpmekle şereflenmeyi istiyoruz. Ah elimize geçseniz, hizmetinizde bulunmak şerefine bizleri kavuşdursanız ne iyi olur!
Müstecab duâlarınızın ve çok kıymetli teveccühlerinizin devamını istirhâm eyler, muhterem ve mübârek Celâl Beyefendi'ye mahsus selâm ve arz-ı ta'zîmât eylerim efendim. Refikam Nefîse Sîret ve kerîmem câriyeniz Âişe Dilvin ve mahdûmum köleniz âcizâne selâm ederler. Sene-i cedîde-i İslâmiyyenizi tebrîk ederler, muhterem efendim.
Köleniz Hüseyn Hilmi bin Sa'îd