Rastgele kimselerden din öğrenilmez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rastgele kimselerden din öğrenilmez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Rastgele kimselerden din öğrenilmez

Cennet’in en yüksek derecesi şehîdlere mi? 

Hayır. 

İslâmiyet’i yayanlara. 

Zâten şehîdler de islâmiyyet’i yaymak için şehîd oluyorlar.

 İslâmiyet’i yayanlara cennetde en yüksek derece var. 

Peygamber efendimize sormuşlar; insanların en kıymetlisi kimdir? 

İki kelimeyle cevab vermiş;

 İlm öğrenen ve öğrendiğini de öğretendir. 

Yalnız öğrenmekle olmuyor.

 Öğrendiğini de öğretecek.

 Asıl lâzım olan budur.

 Elhamdülillah biz öğretiyoruz. 

Birisine bir kitâb vermek demek, öğretmek demekdir.

 Peygamber efendimizin müjdesi bu. 

Öğrenecek ve yayacak, öğretecek. 

Nasıl yayacak, bu zemanda?

 Kitâb vermekle. 

Ne mutlu ilm öğrenene ve Allah’ın kullarına yayana. 

Ne mutlu!.. 

Emin olun ki, dîne hizmet edenler vefat edince, melekler onun cenâzesini taşırlar. 

Ehl-i sünnet yolunu, yani Peygamber efendimizin yolunu yaymak, Allahın kullarına bildirmek en büyük ibâdetdir. 

Ne mutlu ki, bir müslimâna bir kitâb verseniz, o da okusa, istifade etse, en büyük ibâdet, en büyük sevab olur buyuruluyor. 

Bize Ehl-i sünnet yolunu öğretenlerden Allah râzı olsun.


Cihâd eden, yâni birine bir kitâb veren, çok sevâb alır ve bu sevâb alma işi, kıyâmete kadar devâm eder. 

Neden? 

Çünki bir hayra vesîle olan, o hayr işlendikçe sevâb kazanır. 

Onun için kıyâmete kadar onun defterine de sevâb yazılmaya devâm eder.


Bu, çok büyük ni’metdir.

 Cenâb-ı Hak elimizden almasın kardeşim. 

Çünki bugün, yeryüzünde böyle bir arkadaş topluluğu yokdur. 

Kâinatda böyle bir hizmet yokdur, yok... 

Olsa, biz de ona iltihak ederiz, onlara dâhil oluruz, ama yok.


Allahü teâlânın bir sıfatı da, hidayete erdirici sıfatıdır. 

Bu sıfatla kim hidayet bulursa insanların hidayeti için uğraşır. 

Çünki artık o büyük bir nimete kavuşmuşdur, diğer insanların da bundan istifade etmesini ister. 

Dolayısıyla hâdî sıfatına kavuşan, hidayete eren mutlaka başkalarının da Ehl-i sünnet olması için uğraşır.

 Bu hizmeti yapmazsa ne olur? 

Nimet elinden alınır. 

Çünki orada din için, islamiyet için ne yaptın? diyecekler. 


Allahü teâlânın bir de dalâlete götürücü sıfatı vardır. 

Allahü teâlâ mülkün sahibidir. 

Neden böyle yapar sual edemeyiz. 

Sebebini O bilir. 

Bu dalâlete gidenler de hidayete erenlerin yaptıklarının tersini yapmaya çalışırlar. 

Hidayet de dalâlet de Allahü teâlânın takdiridir. 

Hidayete erecek olan kullarını bir mürşid-i kâmille karşılaştırır. 

O mıknatısın manyetik cevheri çektiği gibi, kendisine tabi olacakların hepsini çeker. 

Kendisi çeker, kitapları çeker, talebeleri çeker, ama eninde sonunda çeker. 

Sevindirici haber şudur ki; 

bu büyükleri seven şaki olmaz, yani mürted olmaz.

 Ama ezelde şeklen inanır da bunun kıymetini bilmezse mudîl sıfatı tecelli eder ve mürted olur. 

Allah korusun. 

Mürted olarak giden çok vardır. 

Çünki bu verilen hidayet sıfatının gereğini yerine getirmediği, nimetin kıymetini bilmediği için elinden gitmiştir. 

Elimize geçen bu nimetin kıymetini bilip fırsatı iyi değerlendirelim. 

Bu beden, bu îmân, bu ahlak, bu fırsat çok kıymetlidir.

 Hem îmân hem de hizmet ihsan edildi. 

Bunlardan daha büyük nimet düşünülemez. 

Elimizden gitmemesi için çalışalım.


Mahlûkâtın yaratılmasına sebep olan muhabbet sıfatıdır.


Benim ömrüm kitâb okumakla geçdi. Bu kadar okuduğum kitâbların sonunda vardığım bir netîce var efendim. 

O da şu: 

Çok kitâb okuyan, sapıtır.

 Mârifet, çok kitâb okumak değildir. 

Asıl mârifet, doğru kitâbı çok okumakdır. 

Çok şey bilmek hüner değildir, asıl hüner, hakkı bâtıldan ayırabilmekdir.


Peki, ben niye çok kitâb okudum? 

Ben, kitâblardan yeni bir şey öğrenmek için okumadım ki.

 Efendi hazretlerinden duyduklarımın vesîkasını, senedini, kaynağını aradım.

 Yoksa ben, Efendi hazretlerinden herşeyi öğrendim zâten. 

Başka şeyler öğrenmeye ihtiyâcım yok ki.


Bir mü’min, elini açıp da 

“yâ Rabbî!” dediği zaman,

 aynı anda Allahü teâlâ: 

“Lebbeyk kulum, söyle, ne istiyorsun?” diye cevâb verir.

 Bu, ne şerefdir kardeşim...

 Allahü teâlâ, bir kuluna cevâb veriyor. 

Söyle kulum, ne istiyorsun? diyor.


Gene efendim, bir mü’min, bir mü’min kardeşinin arkasından ona duâ etse, muhakkak kabul olur. 

Niçin? 

Çünki o duâ etdiği zaman, melekler bu duâya“âmîn, âmin” derler. 

Melekler günâhsız olduğu için, bu duâ da kabul olur efendim.


Din ilmi, ehl-i sünnet bilgileri, “mürşid-i kâmil”den öğrenilir kardeşim, kitâbdan öğrenilmez. 

Niye kitâbdan öğrenilmez?

 Çünki kitâblarda, hak-bâtıl karışıkdır, çeşitli rivâyetler vardır. 

Hangisi doğru? Herkes bunu anlıyamaz. Bunu ancak mürşid-i kâmiller anlar.


Yâni din, mürşid-i kâmilden öğrenilir, kendisi yoksa, kitâblarından öğrenilir.

 Rastgele kimselerden din öğrenilmez. 

Çünki hadîs-i şerîf var.

 Meâlen“İslâmiyyeti, büyük âlimlerin ağızlarından alınız”buyuruluyor. 

Yâni onların sohbetlerinden veyâ kitâblarından öğreniniz.


🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

       *Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi teâlâ aleyh)