HATIRA: ENVER ÖREN VE BEHİCE SULTAN
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doktora asistanı iken, NATO bursu vesilesiyle Napoli’de kaldığım (1967) ve Napoli Üniversitesi Zooloji Enstitüsü’nde araştırmalar yaptığım yıllarda, Sultan II. Abdülhamid’in son zevcesi Behice Sultan’ın, burada sürgün hayatı yaşadığını öğrenip hemen ziyaretine gittim. .
Sultan Hamid Hân Hazretleri’nin miralaylarından Celâl Bey ile mecburi bir nikâh kıyarak birlikte oturuyorlardı. İlk ziyaretine gittiğimde kapıyı çalıp, selâm verdim. “Allah rızâsı için sizi ziyarete geldim. Lütfen kabul buyurun.” dedim. “Aleykümselâm, içeriye buyurun efendim.” Sesi bütün heyecanımı dindirdi ve sevinçle içimden çok şükrederek besmeleyle içeri girdim. Yaşadıkları yer, gâyet mütevâzı bir apartman dairesi idi. İçim burkuldu. Kendi kendime “Heyhat! Saray’dan, Napoli’nin ara sokaklarındaki bir apartman dairesine!” diyordum. Bir masanın etrafına üçümüz oturduk. Evde başka kimseler yoktu. Önce mübârek ellerini öptüm ve söze şöyle başladım. “Efendim, bendeniz namazını kılan, İslâm terbiyesi ve ahlâkı ile yetişen, Sultan Abdülhamid Hân Hazretleri’ni çok seven bir Türk’üm. İstanbul’dan geldim. Burada olduğunuzu haber alınca içime sizinle tanışmak, duâlarınıza kavuşmak ateşi düştü. Şu anda bu arzuma kavuşmanın sevinci içindeyim.” dedim.
Behice Sultan’dan duvarları çınlatan, yürekten gelen bir “Elhamdülillah!” sözü geldi. Behice Sultan devam etti. “Demek namazını kılıyor, Allahını ve Peygamberini tanıyorsun. Allah’ıma sonsuz hamdü senâlar olsun, ölmeden önce bana bunu da işitmek, genç bir Türk Müslüman evlâdını görmek nasib etti” dedi. (Acaba zevcesi böyle olanın, kendisi nasıldır?) Napoli’de kaldığım müddet zarfında, her ay gelen bursumun çoğunu Behice Sultan’a götürüp veriyor; geri kalan mikdarla iktifâ etmeye çalışıyordum. Onun birçok hizmetini gördüm.
Sultan II. Abdülhamid’in son zevcesi Behice Sultan’ın, Napoli’de sürgün hayatı yaşarken, kendisini ziyarete gelen bana söylediği ve kuvvetli bir imanın tezâhürü olan bu sözleri, bugün kolay kolay kim söyleyebilir?
Bir defasında yanına gittiğimde, Sultan Hanım efendi, evin mutfağında soğan ve patatesleri ayıklıyordu. Bunlar pazar artıklarından toplanmış çoğu çürük çarık şeylerdi. Kendimi tutamadım. Gözlerim doldu. “Oğlum, sarayda yaşadım. Hizmetkârlarım vardı. Ama gör, bak, şimdi ne hâldeyim! Cenâb-ı Hak, bizi imtihan ediyor. İnşallah bu imtihanı kazanırız.” dedi.
Öyle ki Napoli’den dönerken Behice Sultan; “Bizi kendine alıştırdın. Doğurduğum çocukları bile senin kadar sevmedim. Şimdi beni bırakıp gidiyorsun. Hak revâ mı bu?” dedi.
Vedalaşırken bana bâzı hediyeler verdi ve vasıyette bulundu. “Beni Yahya Efendi dergâhına defnedin. Cenaze namazımı Hüseyn Hilmi Işık Efendi kıldırsın. Tabutumu asla arabaya koymayın.” dedi. Bunların üçü de çok zor idi. Bir kere Yahya Efendi dergâhı cenaze defnine kapalıydı. Hüseyn Hilmi Işık efendinin de cenâze namazı kıldırdığı işitilmiş şey değildi. Üstelik cenâzelerin arabaya konulması mecburî idi. Bu vasıyetlerini dinledikten sonra “Başüstüne efendim” diyerek huzurlarından ayrıldım.
Bir müddet sonra da memlekete döndüm. Meğerse bu son görüşmemiz değilmiş. Behice Sultan iki sene kadar sonra, kızkardeşi Nimet hanım ve akrabaları vasıtasıyla Türkiye’ye döndü. Suadiye’de oturdu. Kendisini ziyarete gittim. Çok memnun oldu. Az bir zaman sonra da vefât etti. Doksan yaşında idi. Behice Sultan hanımefendinin temiz ve yüce kalbinin tecellisi, vefâtından sonra da devam etti. Bakanlar Kurulu, Yahya Efendi dergâhına defnedilmesine karar verdi. Hüseyn Hilmi Işık Efendi cenâze namazını kıldırdı. Cenâzeye iştirak edenlerin çokluğundan, tabutları arabaya konulamadı, omuzlarda taşınarak kabristana götürüldü.
Sultan Abdülhamid Han’ın son zevcesi Behice Sultan’la Altı Ay – Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci