Elmalılı tefsiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elmalılı tefsiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bunu okuyanın îmânı gider

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Gençliğimde Abdülhakim Arvasi  Efendi hazretlerinin huzûruna gitdiğimde, bana; *Gel, otur!* buyururdu. Hemen yanlarına otururdum. Sonra, *Elimi tut!* derdi. Ben de tutardım mübârek avucunu. 


Sonra, *Sık!* derdi, sıkardım. Ama biraz sonra yorulup, az gevşetirdim. O zaman hemen, *Sık!* derdi yine. Ben de sıkardım. Beş dakîka, on dakîka, onbeş dakika. Nihâyet yorulurdum efendim. 


Bakardım ki gözlerini kapatdı, uyukluyor. O uyuklarken, fırsat bu fırsat der ve elimi gevşetirdim. Ama ben gevşetince, Efendi hemen gözünü açar, *Sık!. Sık!.* derdi. 


Tekrar sıkardım, sıkardım, sıkardım, tâ ki kalkıp namâza gidinceye kadar. Bir sene hep böyle devâm etdi. O büyüklerin *Vücut*’ları, hattâ bütün *Hücre*’leri zikredermiş efendim. 


*Sultân-ı zikr* denir ona. Belki de, o *Zikr*’ler benim elime de geçsin, benim hücrelerime de te’sîr etsin diyedir herhâlde. Ama bizimki, *Taş* gibi. Nereye te’sîr edecek? 


Abdülhakim Efendi hazretlerinin vasiyyetnâmesinde, *Benim, dünyalık hiçbir şeyim yokdur*, diyor mübârek. Şimdi ben de öyleyim efendim. Dünyâlık hiçbir şeyim yok. 


İşte bir çamaşırlarım, bir de kitaplarım var. Başka hiçbir şeyim yok. Hâlbuki eskiden neler kurardım neler. O şeyler kalbimden çıkıp gitdi. Efendi hazretleri onları sildi süpürdü, çok şükür. 


Efendim, Ankara’da iken, bana *Elmalılı Tefsîri*’ni hediye etdiler. Efendi hazretlerine sordum; *Bunu okuyabilir miyim?* dedim. Cevâben; *Bunu okuyanın îmânı gider*, buyurdular. 


Ben de o kitâbı hemen yakdım. Aradan bir sene geçti. Mamak’da bir gün, ticâret müdürü ile yüzbaşı konuşuyorlardı. Biri ötekine dedi ki: 


Önceden ölülere *Yasîn* okurdum, şimdi okumuyorum. Çünkü Yasîn sûresi biraz *Fen*’den, biraz *Coğrafya*’dan, biraz da *Târih*’den bahs ediyor. Bunun ölülere ne fâidesi olur? Böyle dedi. 


Köpek havlayınca cevap verilir mi? Verilmez. Ama ben orada dayanamadım efendim. Öyle konuşana; *Nereden biliyorsun öyle olduğunu?* dedim. *Tefsîr’den okudum*, dedi. 


*Kimin tefsîrini?* deyince de, *Elmalılı*’nın derken, içim sızladı. Bir sene önceki Efendi hazretlerinin o sözünü hâtırladım ve okuyanın îmânının nasıl gitdiğini bizzât gördüm, şâhit oldum.

Bunu okuyanın imânı gider

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*


Gençliğimde Efendi hazretlerinin huzûruna gitdiğimde, bana; *Gel, otur!* buyururdu. Hemen yanlarına otururdum. Sonra, *Elimi tut!* derdi. Ben de tutardım mübârek avucunu. 


Sonra, *Sık!* derdi, sıkardım. Ama biraz sonra yorulup, az gevşetirdim. O zaman hemen, *Sık!* derdi yine. Ben de sıkardım. Beş dakîka, on dakîka, onbeş dakika. Nihâyet yorulurdum efendim. 


Bakardım ki gözlerini kapatdı, uyukluyor. O uyuklarken, fırsat bu fırsat der ve elimi gevşetirdim. Ama ben gevşetince, Efendi hemen gözünü açar, *Sık!. Sık!.* derdi. 


Tekrar sıkardım, sıkardım, sıkardım, tâ ki kalkıp namâza gidinceye kadar. Bir sene hep böyle devâm etdi. O büyüklerin *Vücut*’ları, hattâ bütün *Hücre*’leri zikredermiş efendim. 


*Sultân-ı zikr* denir ona. Belki de, o *Zikr*’ler benim elime de geçsin, benim hücrelerime de te’sîr etsin diyedir herhâlde. Ama bizimki, *Taş* gibi. Nereye te’sîr edecek? 


Efendi hazretlerinin vasiyyetnâmesinde, *Benim, dünyalık hiçbir şeyim yokdur*, diyor mübârek. Şimdi ben de öyleyim efendim. Dünyâlık hiçbir şeyim yok. 


İşte bir çamaşırlarım, bir de kitaplarım var. Başka hiçbir şeyim yok. Hâlbuki eskiden neler kurardım neler. O şeyler kalbimden çıkıp gitdi. Efendi hazretleri onları sildi süpürdü, çok şükür. 


Efendim, Ankara’da iken, bana *Elmalılı Tefsîri*’ni hediye etdiler. Efendi hazretlerine sordum; *Bunu okuyabilir miyim?* dedim. Cevâben; *Bunu okuyanın îmânı gider*, buyurdular. 


Ben de o kitâbı hemen yakdım. Aradan bir sene geçti. Mamak’da bir gün, ticâret müdürü ile yüzbaşı konuşuyorlardı. Biri ötekine dedi ki: 


Önceden ölülere *Yasîn* okurdum, şimdi okumuyorum. Çünkü Yasîn sûresi biraz *Fen*’den, biraz *Coğrafya*’dan, biraz da *Târih*’den bahs ediyor. Bunun ölülere ne fâidesi olur? Böyle dedi. 


Köpek havlayınca cevap verilir mi? Verilmez. Ama ben orada dayanamadım efendim. Öyle konuşana; *Nereden biliyorsun öyle olduğunu?* dedim. *Tefsîr’den okudum*, dedi. 


*Kimin tefsîrini?* deyince de, *Elmalılı*’nın derken, içim sızladı. Bir sene önceki Efendi hazretlerinin o sözünü hâtırladım ve okuyanın îmânının nasıl gitdiğini bizzât gördüm, şâhit oldum.

Elmalılı tefsiri

 Ankara’da “Elmalılı tefsîri”ni bana hediyye etdiler. Efendi hazretlerine (Seyyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruh) sordum, Cevâben; “Okuyanın îmânı gider” buyurdular, hemen yakdım. Bir sene sonra Mamak’da ticâret müdürü ile yüzbaşı konuşuyorlardı. Biri ötekine dedi ki: “Önceden ölülere Yasîn okurdum, şimdi okumuyorum. Çünki Yasîn sûresi biraz fen’den, biraz coğrafyadan, biraz târih’den bahs ediyor, bunun ölülere ne fâidesi olur”.

 

Böyle dedi. Köpek havlayınca cevâb verilir mi?

Ama orada dayanamadım. “Nereden biliyorsun öyle olduğunu?” dedim. “Tefsîrden okudum” dedi. “Kimin tefsîrini?” deyince, “Elmalılı’nın” derken, içim sızladı. Bir sene önceki Efendi hazretlerinin sözünü hâtırladım ve okuyanın îmânının nasıl gitdiğini bizzat gördüm.

(Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)


NOT;

Meşhur ateist ve komunist Aziz Nesin, dindar bir ailenin hafız olarak yetiştirdiği çocuğudur. Özgeçmişinde; 35 yaşına kadar hafızdım. O zaman Elmalı tefsirini okuduğunu ve ateist olduğunu yazıyor. Kaldıki zamanın hükümet emri ile yazdırılmasına rağmen mevcutların en muteberi olarak bilinir.