İKİNCİ VAZÎFE: ÎMÂN VE TASDÎK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İKİNCİ VAZÎFE: ÎMÂN VE TASDÎK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İKİNCİ VAZÎFE: ÎMÂN VE TASDÎK

 Müteşâbih lafzlarda irâde olunan ma’nân›n, Allahü teâlân›n azamet ve celâline yak›ş›r bir ma’nâ kasd edildiğini kesin olarak bilmek ve Resûlullah›n “sallallahü aleyhi ve sellem” Allahü teâlây› bu lafzlarla vasf etmesinde sâd›k olduğunu bilmek ve inanmakd›r. Resûlullah›n buyurdukların›n doğru, haber verdiklerinin hak olduğunu şübhe etmeden kalben tasdîk etmeli, ya’nî muhakkat, şeksiz ve şübhesiz inand›k ve tasdîk etdik, demelidir. Hakîkatine vâk›f olmasam da, Allahü teâlâ kendisini ne ile vasf etmiş veyâ Resûlü Onu nas›l vasf etmiş ise, Allahü teâlâ [kendisinin ve Resûlünün] vasf etdikleri gibidir. İrâde etdikleri ma’nâ ve söyledikleri vech üzere hakd›r, demelidir.


Süâl: Tasdîk ancak tasavvurdan sonra, îmân ise, ancak anladıkdan sonra olur. Müteşâbih lafzlar›n ma’nâlar›n› anlam›yan kimse, bu lafzları söyliyenin sâdık olduğuna nas›l inan›r?


Cevâb: İşleri icmâlî, ya’nî k›sa ve toplu hâlde olarak tasdîk etmek muhal değildir. Her akl sâhibi, bu müteşâbih lafzlardan ma’nâlar murâd edildiğini ve her ismin bir müsemmâs› kasd edildiğini bilir. O hâlde haber verilen şeyin haber verildiği üzere doğru olduğuna i’tikâd etmek mümkindir. Bu icmâl yolu ile ma’kûldür. Bu lafzlardan mufassal değil, mücmel işleri anlamak ve tasdîk etmek mümkindir. “Evde canl› vard›r” denildiğinde, bu söze, insan m›d›r, at m›d›r veyâ başka bir canl› m›d›r bilmeden, evde bir canl›n›n olduğunu tasdîk etmek mümkindir. Hattâ “Evde bir şey vard›r” denildiğinde, o şeyin ne olduğunu bilmese de, evdeki şeyin varl›ğ›n› tasdîk etmek mümkindir. Bunun gibi, meâl-i şerîfi (Rahmân Arşa istivâ etmişdir) olan, Tâhâ sûresi beşinci âyet-i kerîmesini duyan kimse, istivâ lafz›ndan, mücmel olarak Arşa özel bir nisbet irâde edildiğini anlar. Bu nisbetin Arş üzerine istikrâr, mahlûklar›na dönüş, Arş-› a’lâ ile ittihâd [birleşme], Arş› istîlâ etme [hükmü alt›na alma] veyâ nisbete delâlet eden başka bir ma’nâya geldiğini bilmeden de, istivâdan murâd›n Arşa özel bir nisbetin olduğunu tasdîk etmesi mümkindir.


Süâl: Halka anlamad›ğ› şeklde hitâb etmenin fâidesi nedir?


Cevâb: Bu hitâbdan maksad, ehli olan kimselere anlatmakd›r. Onlar da Evliyâ ve râsih ilmli âlimlerdir. Bunlar kasd edilen ma’nây› anlam›şlard›r. Akll› olanlara hitâb eden kimsenin, çocuklar›n anl›yabileceği sözlerle hitâb etmesi şart değildir. Avâm›n âriflere nisbeti, çocuklar›n bâlig olanlara nisbeti gibidir. Çocuklar›n, anlamad›ğı şeyleri bâliglerden sormas›, bâliglerin de çocuklara, “Bu sizin işiniz değil, bunlar üzerinde durmay›n›z, başka sözler üzerinde durunuz”, demeleri lâz›md›r. Avâmdan olan câhiller bir şey sorarlarsa, onlara meâl-i şerîfi (Ehl-i zikre [ya’nî âlimlere] sorunuz) olan Nahl sûresi k›rküçüncü âyet-i kerîmesini söylemelidir.


Eğer anlama kâbiliyyetinde iseler, onlara anlat›l›r. Aksi takdîrde onlara,meâl-i şerîfi, (Size az bir bilgi verilmişdir) olan ‹srâ sûresi, seksenbeşinci âyet-i kerîmesi ile, meâl-i şerîfi, (Size aç›klan›nca, hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormay›n›z) olan Mâide sûresi, yüzbirinci âyet-i kerîmesini söylemelidir. Bu süâlin ma’nâlar› bunlard›r. Bunlara îmân etmek vâcibdir. Keyfiyyeti, nas›l olduğu sizin için mechûldür. Bu müteşâbih lafzlardan süâl etmek bid’atdir. ‹mâm-› Mâlik “rahmetullahi aleyh”, “İstivâ ma’lûmdur. Keyfiyyeti mechûldür. Ona inanmak vâcibdir” buyurmuşdur.


O hâlde zihnde tafsîlât› olmayan mücmel şeylere îmân etmek mümkindir. Allahü teâlâ hakk›nda muhal olanlar› nefy ederek tenzîh etmek tafsîlâtl› olmal›d›r. Çünki nefy edilenler cism ve cismin îcâblar›d›r. Burada cismden maksad›m›z, eni, boyu ve derinliği olan, kuvvetli ise, bulunduğu yere geçmeği taleb edene mâni’ olan, za’îf ise, kendisini yerinden çıkarmak isteyen itici bir kuvvet ile kendi yerinden ayr›lan bir şeydir. Çok aç›k olmakla berâber cismi aç›klamam›z, avâm›n bir k›sm›n›n belki cism ile ne murâd edildiğini anlayamazlar diye düşündüğümüz içindir.


Eser: İlcâm-ül avâm an ilm-il kelâm

Müellif: İmâm-ı Gazâlî

Terceme: Hüseyn Hilmi Işık