Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretlerinden sohbetler

 *Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri  buyuruyor ki:*


*Cenâb-ı Hak*, kendisiyle kulları arasındaki günahları *Affeder* veyâ *Cezâlandırır*. Bu, Rabbimizin bileceği bir işdir. 


Ama kulların, kendi aralarındaki günahlarda, mutlaka *Adâlet* olacakdır efendim. Yâni âhiretde, *Kul hakları* ndan, herkes hesâba çekilecek. 


Her müslümâna, *Sırat* köprüsünde, yedi yerde, yedi suâl sorulacak. *Îmân* dan, *Namaz* dan, *Oruç* dan, *Hac* dan, *Zekât* dan, *Gusül abdesti* nden ve *Kul hakkı* ndan. 

********

*Âlim* in mürekkebi, *Şehîd* in kanıyla tartılacak ve mürekkep *Ağır* gelecek. Ama hangi *Mürekkep?* Kitâbı yazmış, rafa koymuş, orada öylece duruyor. Hiç kimse bundan *İstifâde* etmiyor. 


Bu mürekkep *Tartılmaz* kardeşim. Tartılan mürekkep, milletin istifâdesine sunulan *Kitaplar* ın mürekkebidir. O hâlde, *Bizim kitaplar* ın mürekkebi tartılır ve *Ağır* gelir.


Bunun sevâbına, hem *Biz*, hem de *Bütün arkadaşlar* dâhildir kardeşim. Niçin? Bu kitapları dağıtdıkları için. İnsanlar *İstifâde* etdikleri için. 

********

Benim elime *Beş kuruş* geçse, bunu *Efendi* hazretlerinin *İhsânı* olarak biliyorum kardeşim. Büyüklerin maddî ve mânevî *Himmet* lerine kavuşmak, ancak böyle ifâde edilir. 


Binâenaleyh kavuşduğumuz bütün bu *Ni’met* ler ve *Seâdet* ler, hepsi, Efendi hazretlerinin *Himmeti* ve *Bereketi* dir. 


*Akıl*, her şeye ermez kardeşim, her şeyi anlamaz. Akıl, ancak bir *Rehber*, bir *Mürşid-i kâmil* buluncaya kadar işe yarar. Onu buldukdan sonra, akla mürâcaat etmek, *Ahmaklık* olur. 

********

*Peygamber Efendimiz*, bir gün mübârek ellerini duâya kaldırmış ve şöyle duâ etmiş: 


*Yâ Rabbî*, dünyâya umûmî bir *Felâket* gelecek olursa, beni temsîl eden bir *Cemâat* sağ kalsın, bu cemâat, âhirete kadar, *Beni* ve benim *Yolumu* temsîl etsin. 


İnsanlar bir *Yanlışa* düştükleri zeman, bu topluluktan biri onları *Îkâz* etsin, *Doğru yolu* göstersin.


Böylece insanlar, *Benim* ve *Eshâb* ımın doğru yolundan ayrılmasınlar, diye *Niyâz* da bulunmuş. Allahü teâlâ da bu niyâzı *kabûl* etmiş. 


*Mekkî Efendi*, zaman zaman bunu bize böylece anlatır ve ardından da; *Allah bilir ki, bu cemâat, bu topluluk, bu şanslı kimseler işte sizlersiniz!* derdi. Mübârek *Nûr* içinde yatsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder