Dini bir meselede şübhenin giderilmesi
Tam ilmihâl Se’âdet-i Ebediyye kitabı 1965 yılı 3. baskısı 328. sayfasında buyuruluyor ki:( Dînimizin bildirdiği birşeyi tasdîk etmeyen [ya’nî bidirilen o şey hakkında şüpheye düşen] kimse, Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi, bu şey ile neyi bildirmek istemiş ise, öylece îmân etdim, inandım demelidir. Hemen, şübhesini giderecek bir din âlimi aramalıdır. İlmine ve dîne bağlılığına güvenilir, zekî, ârif, harâmlardan kaçınan, dîn bilgilerinin inceliklerini bilen, müşkilleri çözebilen bir zâtı arar, bulur. Bundan aldığı cevâb, şübhesini giderince, artık öylece îmân eder. Böyle bir zâtı aramak farzdır. Tesâdüfe bırakmayıp, hemen aramalıdır. Bulamazsa veyâ bulup da, şübheden kurtulamazsa, Allahü teâlânın ve Resûlünün dilediği gibi inandım demeli ve şübhesinin giderilmesi için, Allahü teâlâya düâ etmeli, yalvarmalıdır. İşte, bunun için, her şehrde, müşkilleri çözebilen bir zâtın bulundurulması farz-ı kifâyedir.)
Müzik üstadı İtrî efendi ve tekbir
Müzik üstadı İtrî efendi ve tekbir...
İslam tekbirini, segâh makamına besteleyen Itri efendi, bir din âlimi değil, Beethoven gibi, bir musiki üstadı idi. İslâm tekbîrini,segah makamına bestelemekle bir hizmet yapmamış,dîne bir bidat karıştırmıştır. Müzik perdelerine uydurmak için, kelimeler değiştirilmekte, mânâları bozulmaktadır. İnsanlar, kulaklara ve nefse olan tesirine kapılıp, tekbîrin mânâsı,kalbe ve ruha olan tesiri kaybolmuştur.
(Tam ilmihâl Seâdet-i Ebediyye)
SABÂHAT / MELÂHAT
Sohbetten nakil...
...
Mektûbâtta bir cümle var.
Eğer dikkatli okuduysanız, Kıymetsiz Yazılar'da da o cümle var:
"Peygamber Efendimiz, Allahu teâlânın cemâlinin, yeryüzünde temsilcisi idi."
Onu görmek, Allahu teâlâyı görmek gibi idi.
Onun için, Peygamber Efendimiz'i, herkes muhabbeti, imânı kadar görürdü güzel görürdü.
Yoksa eğer güzelliği zâhir olsa idi, güzelliği Allahu teâlânın cemâlinden, güzelliğinden olduğu için ona kimse dayanamazdı.
Hani o, Aişe Vâlidemizin o şiiri ona işarettir.
"Yûsuf Aleyhisselâm'ın güzelliğini görüp, ellerini doğrayanlar, senin güzelliğini görselerdi, hepsinin kalbleri doğranır, düşer ölürlerdi, hayatta kalamazlardı."
O güzellik ordan geliyordu, efendim.
Onun için, ona melâhât dediler.
Bir gün Mektûbâtı yazıyorum, bu bahsi yazıyorum. Melâhat ve sabâhat bahsini yazıyorum. Gittim, hocamıza dedim ki;
-Hocam, bu sabâhatı biraz anladım da melâhatı iyi anlamadım. Onun için geldim.
-Efendim, dediler,
-Ben de Mektûbâtı okurken burayı iyi anlayamamıştım da gittim Efendi'ye. Bana sorduğunuz gibi ben de Efendî'ye sordum. Şimdi size Efendî'nin kullandığı cümlelerle ifade edeyim.
-Bana ait değil, efendim, dediler.
-Efendi Hazretleri'ne aittir:
Yûsuf Aleyhisselâm sabih idi
"Ahi Yûsuf esbaha minnî ve ene emlahâ minhu"
hadîs-i şerîfi var.
"Kardeşim Yûsuf benden sabih, ben ondan daha melihim."
Sabih; görünen güzelliğin ismidir, görünen güzellik, sabâhat.
Melâhat; görünmeyen güzellik.
Herkes, sevdiği kadar o güzelliği görür.
Efendî (Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri) buyurdu ki;
"Eğer, Peygamber Efendimiz sallallahu teâlâ aleyhi ve sellemin melâhatı, Yûsuf Aleyhisselam'ın sabâhatı gibi zâhir olsaydı, herkes tarafından görülseydi; insanlar düşer ölür, hayvanlar kaçacak yer arar, onu gören ağaçlar yanar, (aynen Tûr dağı'nda olduğu gibi) kâinât vartaya (tehlükeye, uçuruma) düşerdi. Allahu teâlâ onun için, herkese O'na olan muhabbeti kadar güzelliğini gösterdi de kâinâtın nizâmını bozmadı."
(Süleyman Kuku hoca efendinin sohbetinden nakil...)
OSMANLI EDEBİ
OSMANLI EDEBİ
Son devrin âlim ve fâdıllarından Ahmed Mekkî Üçışık (rahmetullahi teâlâ aleyh) Efendi'den, muhterem torunları Taha Üçışık beyefendinin naklidir, efendim.
"İstanbul’da Mimar Sinan tarafından yapılan Şehzadebaşı Camii’nin arkasında, bahçesine neredeyse bitişik Burmalı Mescid diye isimlendirilen bir mescid var.
Onu yaptıran zat Buhari-i şerîf okunması için yaptırmış. Ancak Buhari-i şerîf'e abdetsiz olarak el değmesin diye mescid olarak inşa ettirmiş, ki abdestsiz girilmesin diye.
işte Osmanlı edebi."
ŞEYTÂN'IN BOYNUZU
Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz;
"Allah'ım! Şam'ımızı ve Yemen'imizi bereketli kıl"
buyurur. Hâzır bulunan Eshâb-ı Kirâm (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmain) efendilerimiz;
-Necd'imizi de zikr etseniz?
diye arzettiklerinde, Efendimiz aleyhissalâtü vesselam;
"Orada zelzele ve fitneler olacak. Şeytânın boynuzu da oradan çıkacak"
buyurdu. (1)
İbn-i Ömer (radıyallahu teâlâ anh) hazretleri de rivayet ettiler ki;
-Hazret-i Peygamberi eliyle doğu tarafına işaret buyurarak;
"uyanık olun! Fitne orada, fitne orada Şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir" (2)
Necd?
Kraliçelerinin huzurunda el pençe dîvan duranların memleketi.
------
1-Buhârî, Kitâbu Bed'il-halk,3279
2-Buhârî, Kitâbu Bed'il-halk, 3302
"Allah'ım! Şam'ımızı ve Yemen'imizi bereketli kıl"
buyurur. Hâzır bulunan Eshâb-ı Kirâm (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmain) efendilerimiz;
-Necd'imizi de zikr etseniz?
diye arzettiklerinde, Efendimiz aleyhissalâtü vesselam;
"Orada zelzele ve fitneler olacak. Şeytânın boynuzu da oradan çıkacak"
buyurdu. (1)
İbn-i Ömer (radıyallahu teâlâ anh) hazretleri de rivayet ettiler ki;
-Hazret-i Peygamberi eliyle doğu tarafına işaret buyurarak;
"uyanık olun! Fitne orada, fitne orada Şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir" (2)
Necd?
Kraliçelerinin huzurunda el pençe dîvan duranların memleketi.
------
1-Buhârî, Kitâbu Bed'il-halk,3279
2-Buhârî, Kitâbu Bed'il-halk, 3302
SAHÂBE-İ KİRÂMA TA'N
SAHÂBE-İ KİRÂMA TA'N
Evliyânın büyüklerinden Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretlerinin en meşhur talebelerinden Muhammed Parisâ (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretleri buyurdular ki:
"Eshâb-ı kirâma (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmain) ta'n eden (söven, hakaret eden) bilmeli ve bilinmeli ki bu ta'nın sebebi ve kaynağı onları sevmemektir. Bu, kabukta kalanların ve nefislerine esir olanların, muhalefet azabından ve illetinden kurtulamayanların hâlidir.
Niceleri bu mübarek simalar hakkında nefsanî ve şeytanî mülahazalarla, asılsız mukayeselerle sözler sarfetmişler, onlardan mukteza-i beşeriyet olarak vuku bulan ârizi halleri hüccet göstererek nicelerinin zihinlerini bulandırmışlar, perişan etmişlerdir.
Bütün bunların temelinde heva ve isyan tohumu vardır. Resûlullah'a (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) açıktan bir şey diyemeyen O'nun ashabına ta'n ederek zehrini kusar, ortalığı karıştırır."
(Faslu’l-Hitab fi’l-Muhâdarât)
Önce ilim sonra tasavvuf
Bedreddin-i Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
(İmam-ı Rabbani hazretlerinden Buhari, Mişkat, Hidaye, Şerh-i Mevakıf kitaplarını okudum. Gençleri ilim öğrenmeye teşvik eder, "Önce ilim, sonra tasavvuf" buyururdu. Benim ilimden kaçındığımı, tasavvuftan zevk aldığımı görünce, halime merhamet ederek, "Kitap oku, ilim öğren, cahil sofu, şeytanın maskarası olur, Rütbetül-ilmi a'ler-rüteb yani, rütbelerin en üstünü, ilim rütbesidir" buyurdu.)
[Hadarat-ül-kuds]
BAŞBUĞ VELÎLER
Silsiletü'z-zeheb (Altın Silsile)
Silsiletü'z-zeheb (Altın Silsile) diye de ma'ruf Başbuğ velîler silsilesinin Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî "kaddesallahu teâlâ sirreh" hazretlerinin mührü ile tasdikli levhâsıdır, efendim.Allahu teâlâ onların muhabbeti ile yaşayıp, onların şefaatlerine kavuşmamızı nasib buyursun.
Amin.
MENBÂ-I FEYZ
"İmâm-ı Rabbânî hazretlerini bize bu kadar tavsiyelerinin, Mektûbâtı, Berekâtı bu kadar tavsiye etmelerinin ana maddesi; ONLARI OKUYUP, ONLARDAN FEYZ ALMAK.
Her kişi sözünün altında saklıdır.
Berekâtı okuyan, Mektûbâtı okuyan BİLSİN BİLMESİN, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinden MANEN İSTİFADE EDER, FEYİZ ALIR.
Yoksa, orda o hüküm var, burda bu hüküm var. Onlarlan değil, efendim."
MÜSEBBÎBÜ'L-ESBÂB
"Nimet küçük de olsa, şükrü büyük olacak.
Allahu teâlâ Mûsâ aleyhisselam'a buyurur ki;
-Yâ Mûsâ! Ben sana bir hurma verirsem, onu büyük bil! VERİLENE DEĞİL, VERENE BAK!
Bunları kimse vermiyor, hepsini Allah veriyor, efendim. Eğer sebebleri, insan çok görürse, kâr etmez zarar eder.
Fâtih Câmiinin yanından geçiyorduk hocamızla, Fâtihin türbesinden camie doğru geliyoruz. Orda buyurdular;
-SEBEBLERLE ÇOK UĞRAŞAN, MÜSEBBÎBÜ'L-ESBÂBTAN GERİ KALIR.
O sebebleri yaradandan geri kalır. Sebebleri de Allah yarattı.”
Allahu teâlâ Mûsâ aleyhisselam'a buyurur ki;
-Yâ Mûsâ! Ben sana bir hurma verirsem, onu büyük bil! VERİLENE DEĞİL, VERENE BAK!
Bunları kimse vermiyor, hepsini Allah veriyor, efendim. Eğer sebebleri, insan çok görürse, kâr etmez zarar eder.
Fâtih Câmiinin yanından geçiyorduk hocamızla, Fâtihin türbesinden camie doğru geliyoruz. Orda buyurdular;
-SEBEBLERLE ÇOK UĞRAŞAN, MÜSEBBÎBÜ'L-ESBÂBTAN GERİ KALIR.
O sebebleri yaradandan geri kalır. Sebebleri de Allah yarattı.”
TEVBE
Hazret-i Azîzân Alî Râmitenî (kaddesallahu te'âlâ sirreh) buyurdular ki;
"Allahu te'âlâya tevbe ediniz" ayet-i kerîmesinde, hem işâret, hem beşâret vardır.
Tevbe eylemeğe işâret vardır.
Tevbenin kabulüne beşâret (müjde) vardır.
Kabul etmese idi, emr etmez idi.
Emr etmek, kabûl buyurmağa delildir.
- Reşâhât, sf. 45 -
"Allahu te'âlâya tevbe ediniz" ayet-i kerîmesinde, hem işâret, hem beşâret vardır.
Tevbe eylemeğe işâret vardır.
Tevbenin kabulüne beşâret (müjde) vardır.
Kabul etmese idi, emr etmez idi.
Emr etmek, kabûl buyurmağa delildir.
- Reşâhât, sf. 45 -
MÜNÂCÂT
İmâm-ı A'zâm (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Ravda-i mutahharada (Peygamber Efendimiz aleyhisselatü vesselamın kabr-i şerifleri ile minber-i şerifleri arasındaki bölüm, Cennet Bahçesi de denir) Efendimiz "sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem" için arzettikleri münâcât olup, Arâbîdir. Hacı Süleymân Kuku Efendi iş bu münâcâtı Türkçeye terceme ederek Son Halkalar nam kıymetli kitâbın II. cildi 210-211 sahifesine ilave etmişlerdir.
MÜNÂCÂT
MÜNÂCÂT
Ehl-i sünnet itikadının önemi
"Bütün kerametleri bize verseler, fakat itikadımız ehl-i sünnet değilse,hâlimiz haraptır.Eğer bütün haraplıkları,çirkinlikleri verseler itikadımız ehl-i sünnet ise,hiç üzülmemeliyiz."
Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri
Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri
TARİHÎ ANEKTOD (Diş bahsi)
TARİHÎ ANEKTOD (Diş bahsi)
"Ömer Efendi'ye (Ömer Nasuhi Bilmen) Seadet-i Ebediyye'yi götürdüm. Bütün diş bahsini baştan sona okudum, efendim. Bülent Gencer vardı, Mustafa Varlık vardı, Zeki Çıkman. Öyle bir kaç kişi, Darüşşafaka asfaltındaydı, bir evde idi, gittik. Çok oturduk, belki iki üç saat oturduk onunla. O bahsi sonuna kadar okudum.Dedi ki;
-Ben de bir kitab getireyim.
Getirdi, o kitabta da aynısı yazıyor. Ama değişik, Halebî gibi bir kitab. Yani;
"Hanefî mezhebinde ağzın içinin yıkanmasının farz olduğunu"
Ondan sonra dedi ki;
-Allah razı olsun Hilmi Bey hocadan. Çok zahmet etti, ne kadar kitab karıştırdı bu kitabı (Saadet-i Ebediyye'yi) yazdı.
Dedim ona;
-Hocam! Siz de Hilmi Bey Hocamız ile burda ittifak halinde olduğunuza göre, bu mes'elede sizin de Hilmi Bey Hocamız gibi olduğunuzu, düşündüğünüzü söyleyebilir miyim? (Ben yüzbaşı idim o zamanlar)
-Mugâlata (demagoji) mevzusu olmasın,
dediler.
-Orayı bana bırakın efendim.Yani, söz size gelecek, "Ömer Nasuhi Efendi bu mes'elede nasıl düşünürdü, neydi onun bu mes'eledeki ilmi" derlerse, söyleyeyim mi?
-Tabi ki söyleyin,
dedi."
Dünyâ bir leştir
Hadîs-i şerîftir, efendim;
“Ed-dünyâ cîfetün tâlibuhâ kilâbün”
(Dünyâ bir leştir, tâlibi köpeklerdir)
“Ed-dünyâ cîfetün tâlibuhâ kilâbün”
(Dünyâ bir leştir, tâlibi köpeklerdir)
AHMED NEYYİR MEKKÎ EFENDİ
AHMED NEYYİR MEKKÎ EFENDİ
"Rahmetullahi teâlâ aleyh"
Sene 67'nin Eylül'ü.
"Âlimin ölümü alemin ölümüdür" tecelli etmiş, zamanın alim ve fadıllarından, sâlihlerin seçilmişlerinden, Üsküdar ve Kadıköy Müftülüğü vazifesinde de bulunmuş, dört mezhebin fıkıh âlimi, mürşid-i kâmil ve mükemmil olan Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî (kaddesallahu teâlâ sirreh) Hazretlerinin mahdûmı Ahmed Neyyîr Mekkî Efendi vefat etmiştir. İstanbul-Edirnekapı'ya defn edilir.
Aradan 3,5 sene geçer ve devrin hükümetince yapılan çevre yolu çaışmaları yüzünden, Mekkî Efendi'nin kabr-i şerîfleri ailesinin isteği üzerine nakl edilmek üzere açılır.
Kabir açıldığında, musalla taşına henüz yatırılmış gibi olduğu görülür. Sadece, kalbi üzerine gelen yerde el ayası kadar bir sararma var idi.
Ailesi bu hali ile Bağlum'da medfûn bulunan peder-i şerîfleri Esseyyîd Abdülhakîm Ârvâsî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretlerinin yanıbaşına defn ederler.
Allahu teâlâ; Efendi hazretlerinin, Mekkî Efendi'nin şefaatlerini ihsan buyursun bizlere, bu duaya iştirak eden kardeşlerime de.
Amin.
Cennetmekân Mekkî Efendi'nin yetiştirdiği talebelerden biri de bizim gibilere merhamet gösterip, sohbeti ile şereflendiren ve seadet-i ebediyyeye kavuşmamız için dua buyuran Hacı Süleyman Kuku efendi'dir.
------
Not: Bu malumatı, ludfedip bize bildiren Mekkî Efendi'nin torunlarından Taha Üçışık beyefendiye, bu malumatı ilk kez öğrenen kardeşlerimin namına ve gönüllerindeki evlâd-ı resûl sevgisinin daha da arttığı kardeşlerim ve kendi namıma hürmet ve muhabbetlerim ile çok teşekkür ederim.
ÜÇ SU AYAKTA DA İÇİLİR
"Üç su ayakta içilir. Vardı ya;
-Abdest suyu (abdest alınan ibrikten, kabtan artan su), ilaç suyu, zemzem suyu.
Hilmi Bey Hocamız, kitaba (Seadet-i Ebediyye) koymuştu, Dürrü'l-Muhtardan, bunlar ayakta içilir.
Ben de tashîh ile uğraşıyorum. Gittim Hocamıza, dedim ki;
- İbni Âbidîn'de diyor ki, şerhinde;
"bu üç su ayakta DA içilir."
Öyle yaptık onu, efendim.
"Ayakta içilir" değil efendim. Yani oturursan günah değil. Ayakta DA içilir."
...
İmâm-ı A'zâm, talebeleri İmâm-ı Muhammed, İmâm-ı Ebû Yusuf... (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmain) geldi aklıma, o an.
MA'RİFET / İLM
Allahu teâlâyı bilmeye MA'RİFET derler. Bizi bilmeye, insanları bilmeye İLM derler. Bunlar marifet değil.
"Peygamber Efendimiz (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) buyuruyorlar ki;
(Ya Rabbi! İlmimin artmadığı gün, üzerime güneş doğmasını bana mübârek etme)
Ne artacaktı Peygamber Efendimizin ilmi? Kur'ân-ı Kerîm'de geçiyor da!
Rabbî zidnî ilmen (Yâ Rabbi, ilmimi arttır)
Hep oraya, parantez içine koyuyorlar ki;
(Ya Rabbi! Sana olan ilmimi arttır. Seni tanımamı, sana olan marifetimi arttır.)
RIZÂ-İ İLÂHÎ
Mevlânâ Hâlidî Bağdâdî (kaddesallahu teâlâ sirreh) Hazretleri buyuruyorlar ki;
"Eğer, bir cemaatin içinde Allahu tealanın sevdiği beğendiği razı olduğu kabul ettiği bir tek kişi varsa Allahu Teala o bir kişi hürmetine hepsini afveder... Hak kapısında ehil nâ ehil beraberdir. Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider. Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur."
"Eğer, bir cemaatin içinde Allahu tealanın sevdiği beğendiği razı olduğu kabul ettiği bir tek kişi varsa Allahu Teala o bir kişi hürmetine hepsini afveder... Hak kapısında ehil nâ ehil beraberdir. Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider. Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur."
ORUÇ VE UNUTMA
ORUÇ VE UNUTMA
"Oruçlu unutarak yese, içse, orucu bozulmaz. Orucun farz veya nâfile olması arasında fark yoktur. Çünkü unutmak hukûk-i ilâhî olan ahkâmda özürdür.Peygamber Efendimiz (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) buyurdular;
"Ümmetimden hata ve nisyân (unutma) kaldırıldı"
(Dav'üş-şems, sf 378)
SAHUR
SAHUR
Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular ki;
"Sahurun hepsi berekettir. Sahuru terk etmeyin, bir yudum su ile de olsa. Zira, Allahu teâlâ ve melekleri, sahura kalkana salât ederler."
Ve dahi buyurdular;
"Üç şey resûllerin ahlâkındandır; iftarı erken, sahuru geç yapmak ve misvak kullanmak"
(sf 383)
HASTANIN ORUCU
"Hasta, hastalığının artacağından korkarsa, yahud iyileşmesi gecikecekse, yahud uzuvlarından (organlarından) biri, zann-ı gâlibine göre hasara uğrayacaksa oruç tutmaz.
Zann-ı gâlib ise, alâmet, işâret ve tecrübe ile olur.. Başka bir hastada aynı hastalık bulunmakla veya müslüman mütehassıs (tabîb-i müslim-i hâzık) bir doktorun veyâ hâli mechûl olan bir uzman doktorun söylemesi ile oruç tutmayabilir. Uzman olmayan bir doktorun demesiyle orucunu bırakmaz."
(Dav'üş-Şems, sf 386)
Zann-ı gâlib ise, alâmet, işâret ve tecrübe ile olur.. Başka bir hastada aynı hastalık bulunmakla veya müslüman mütehassıs (tabîb-i müslim-i hâzık) bir doktorun veyâ hâli mechûl olan bir uzman doktorun söylemesi ile oruç tutmayabilir. Uzman olmayan bir doktorun demesiyle orucunu bırakmaz."
(Dav'üş-Şems, sf 386)
KÂİDE
KÂİDE
Kâidedir, efendim;
"mücâvir kubh, meşruiyyeti ortadan kaldırmaz"
Yani;
Sıfattaki ârıza, aslı ortadan kaldırmaz.
Misâl?
Seferde oldukça, müsâfirin oruç tutmaması mübahtır. Sonra kaza eder. Hastalık sebebiyle veya başka bir ciddi sebeble oruç tutmayan gibidir. Bu seferin tâat, ibâdet seferi olmak şart değildir. Hattâ günâha sebeb olan sefer bile olsa, yine oruç tutmaması mübah olur.
CENNET KAPISI
CENNET KAPISI
Resûlullah (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular;
"Gök kapıları ve Cennet kapıları Ramazân-ı şerîfin ilk gecesinde açılır ve son gecesine kadar bir daha kapanmaz"
Ey kardeşim!
Yüzünü Cennet'ten çevirme!
Bu fırsatı kaçırma!
Ramazân-ı şerîfi mağfiret olunmana vesîle eyle!
İHSÂN-I İLÂHÎ
İHSÂN-I İLÂHÎ
Rivâyet olunur ki;
Kıyâmet günü, İsrâil oğullarından Allahu teâlâya dörtyüz sene ibâdet eden biri ve bu ümmetten kırk sene ibâdet eden biri getirilir ve bu ümmet-i Muhammed'den olanın sevabı onun sevabından çok olur.
İsrâilî der ki;
"Yâ Rabbi! Sen âdilsin, ama onun sevâbının benimkinden çok olduğunu görüyorum."
Allahu teâlâ;
"Sen dünya azabından korkup ibâdet ediyordun (eski ümmetlerde günahın cezası dünyada da görülüyordu). Ümmet-i Muhammed ise dünyâ azabından korkmadan ibâdet ediyordu (ya'ni zorlama olmadan isteyerek, severek ibadet ediyorlardı) Çünki ümmet-i Muhammed için Enfâl sûresi 33. âyet-i kerîmesinde (sen onların içinde iken Allah onlara azab etmez ve onlar mağfiret dilerken de Allah onlara azab edici değildir.)
buyuruyor.
Onlar bu sebeble hala ibâdet ettikleri ve ibâdete devam ettikleri için sevabları daha çok oldu."
buyurur.
(Dav'üş-şems, sf 403)
KALKAN
KALKAN
Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular;
"Oruç kalkandır; yalan ve gıybet ile yırtılmadıkça"
Ya'ni, oruçlu kimse dedikodu, gıybet ederse, bu Cehennem'den koruyan kalkanı, kendi eliyle, diliyle, fiiliyle yırtmış olur.
Bu hadîs-i şerîfte yalanın ve gıybetin haram olmasına ve oruçlunun bundan çok sakınmasında dedlil vardır. Bu ikisini zikr etmesinin sebebi, oruçlu, oruçsuz kim olursa olsun, bu ikisi daha çok vâki' olmasındandır"
(Dav'üş-şems, sf 410)
Çeşme-i Muhabbet
Buradaki ses, mânevi ulûların sesidir.
Na ehle Pınar, ehline feyzû nûr çeşmesidir.
Kalb destini boş getir, doldurmak istersen
KORKMA! Bitmez; Nehri, Arvâsın deresidir.
Na ehle Pınar, ehline feyzû nûr çeşmesidir.
Kalb destini boş getir, doldurmak istersen
KORKMA! Bitmez; Nehri, Arvâsın deresidir.
CÂLİYETÜ’L-EKDÂR
CÂLİYETÜ’L-EKDÂR
Mürşid-i kâmil ı mükemmil, derin âlim Mevlânâ Hâlidî Bağdâdî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretlerinin te’lif buyurdukları iş bu Câliyetü’l-ekdâr nâm pek kıymetli eserde Allahu teâlânın 99 ism-i şerîfi, Bedr Gazvesi’nde bulunan Eshâb-ı kirâm (Radiyallahu teâlâ anhüm ecmain) efendilerimizin isimleri bildirilmekte ve Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimize salât u selâm getirilmektedir.Hakîkat Yayınevi tarafından 2018 tarihli iş bu baskısında ayrıca Resûl-i Ekrem (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimizin eserlerde yazılı esmâ-i şerîfeleri, cin mektûbu, eshabı-ı kehfin isimleri, âyâtü’l-hırz ve kasîde-i bürde de ilâve edilerek, duaların kabûlü, hastalıkların şifa bulması, sıkıntıların def’i içün müsliman kardeşlerimizin istifadesini sunulmuştur.
Hakikat kitabevinden temin edebilirsiniz.
KADINLAR
Şöyle buyurdular: Benden sonra çok fitne zuhûr edecek.Nisâ tâifesinden hayâ perdesi kalkacak,çarşı ve sokaklarda dolaşacak,erkekler gibi çalışacaklar.
Seyyid Fehim Arvasi Kuddise sirruh
Kaynak: Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin Külliyatı 1.cild. sahife no:132
Seyyid Fehim Arvasi Kuddise sirruh
Kaynak: Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvasi'nin Külliyatı 1.cild. sahife no:132
SALAVÂTÜ’L-FÂTİH
SALAVÂTÜ’L-FÂTİH
“Allahümme salli ve sellim ve bârik ‘alâ seyyîdinâ Muhammedin’il-fâtihi limâ uğlika ve’l-hâtimi limâ sebeka ve’n-nâsırı’l-hakka bi’l-hakkı ve’l-hâdî ilâ sırâtı’l-müstekîmi sallallahu ‘aleyhi ve ‘alâ âlihi ve eshâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi’l-‘azîm.”
İş bu salavâtü’l-fâtih namıyla ma’rûf salavât-ı şerîfe içün Esseyyîd Muhammedü’l-Bekrî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretleri buyurdular ki;
“Kim, ömründe bir kere bu salavâtı okursa Cennet’e girmezse benim yakama yapışsın.”
Ey kardeşim!
Dayanamayız Cehennem ateşine.
Bu günden tezi, ihmâl etmeyelim kulluk vazîfelerimizi.
Ramazân-ı şerîfin son günlerindeyiz. Cehennemden azabından kurtulma fırsatını kaçırmayalım!
Kulluk vazifelerimizi, tevbe istiğfarlarımızı iş bu salavât-ı şerîfe ile arz edelim, huzûr-ı ilâhiyyeye.
Allahu teâlâ kulluğunu ve tevbesini kabul buyurduğu kullarına ilhâk eylesin bizleri. Âmin.
YANLIŞ
YANLIŞ
“En kötü yanlış, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü, herkes onu doğru kabul eder.”
“En kötü yanlış, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü, herkes onu doğru kabul eder.”
İKİ ŞEY
Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) buyurdular:
"İki şeyi insanoğlu sevmez, beğenmez;
Ölümü istemez, halbuki ölüm onun için fitneden hayırlıdır. Mal azlığını sevmez, halbuki mal azlığı hesabın azlığına sebebtir"
"İki şeyi insanoğlu sevmez, beğenmez;
Ölümü istemez, halbuki ölüm onun için fitneden hayırlıdır. Mal azlığını sevmez, halbuki mal azlığı hesabın azlığına sebebtir"
CİN MEKTÛBU
CİN MEKTÛBU
“Bir kimse, cin mektubunu yanında taşırsa, veya evinde bulundurursa bu kimseye, evine ve etrafına cin gelmez. Dadanmış olub da zarar veren cin de gider.”buyuruldu. Büyü çözmek günah olmaz, sevab olur. Büyüyü büyü ile çözmeye kalkmak haramdır. Âyetlerle, dualarla çözmek ise câizdir, günah değildir, sevabtır. Müsliman olan cin, insanlara zarar vermez. Kâfir cinliye de müslimanın okuması lazımdır. Papaza okutmak kesinlikle câiz değildir.
(Mecmuâtü’l-fevâid)
——-
Kıymetli kardeşim!
İş bu cin mektubunu bir fotokopisini (mesela A4 ebatında) çıkartıp, evinizde bir duvara çerçeveletip asmanızı tavsiyye ederim.
Allahu teâlâ insan ve cin şeytanlarının şerrinden muhafaza buyursun hepimizi. Amin.
YILAN
YILAN
Ey kardeşim!
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
Namazı özürsüz kılmayan kimseye, Allahü Teâlâ onbeş sıkıntı verir. Bunlardan Altısı dünyada, üçü ölüm zamanında, üçü kabirde, üçü kabirden kalkarkendir.
Dünyada olan altı azap:
1- Namaz kılmayanın ömründe bereket olmaz.
2- Allahü Teâlâ'nın sevdiği kimselerin güzelliği, sevimliliği kendine kalmaz.
3- Hiçbir iyiliğine sevap verilmez.
4- Duâları kabûl olmaz.
5- Onu kimse sevmez.
6- Müslümanların birbirlerine yaptıkları iyi duâlarının buna fâidesi olmaz.
Ölürken çekeceği azaplar:
1- Zelîl, kötü, çirkin can verir.
2- Aç olarak ölür.
3- Çok su içse de, susuzluk acısı ile ölür.
Mezarda çekeceği acılar:
1- Kabir onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.
2- Kabri Cehennem ateşi ile doldurulur. Gece, gündüz onu yakar. Cehennem ateşi dünya ateşine benzemez.
3- Allahü Teâlâ, kabrine çok büyük YILAN gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Hergün, her namaz vaktinde onu sokar. Bir an bırakmaz.
Kıyâmette çekeceği azaplar:
1- Cehenneme sürükleyen azap melekleri yanından ayrılmaz.
2- Allahü Teâlâ, onu kızgın olarak karşılar.
3- Hesâbı çok çetin olup, Cehenneme atılır.)
Namaz kılmayanın ömründe, bereket olmaz. Ömründe, hayır ve menfaat görmez. Ömrü çeşitli hastalıklarla, sıkıntılarla geçer. Ma'nevî huzûru olmaz. Sahip olduğu dünyalıklar onu rûhî sıkıntıdan kurtaramaz.
(İhya-u Ulumiddin, İmâm-ı Gazâlî "rahmetullahi teâlâ aleyh")
SÂLİHLERİN HÂLLERİ
SÂLİHLERİN HÂLLERİ
Size bir evlad-ı resûlün (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem), ilmi ile âmil bir âlimin hayatından bir kesiti, torunundan nakledeyim istedim.
İstedim ki, gönlünüzde bir "muhabbet kıvılcımı" çaksın, yahud muhabbet ateşiniz hârlansın.
...
"Efendi babam, tabağına gayet az yemek alır, sünnetler ve (bu yemeği sevdim, biraz daha koyun) derdi.
Ekmeği, tabağın içinde bölerek keser, kırıntıların tabağın içine düşmesini sağlarmış.
Yemek arasında su içer, ağzında lokma varken su içmez, yemekten sonra 2 saat yalnız çay içermiş.
Sabunu, elinde ileri geri köpürtür, sabunu bırakır, köpüğü eline bulaştırırmış. (kaynak annem)
Dedemin sofrasında, sofraya yemek gelir, dedem silsileyi (silsile-i aliyye-i nakşibendî-i müceddîdî hâlidî) okur, bizler dinlerdik. Bitince besmele çekip yemeğe başlardık.
Yemek duası yapılır, sofradan kalkılır, akşam namazını müteakib, dedem ayağa kalkar
(Kur'an-ı kerîmleri getirin) buyururdu. Kitabımızı alıp oturana kadar, dedem ayakta bekler, Vâkı'a sûresini okur, biz tâkib ederdik.
Okuma bitince, dedem ayağa kalkar (Kur'an-ı Kerîmleri kaldırın) derdi. Kur'ân-ı Kerîmleri yerine koyuncaya kadar ayakta ta'zim ile dururdu. Sol elimiz sayfanın yazısız yerinde olur, sağ elimizle kağıt uçakla (kağıttan sayfa ayracı sanırım) takib ederdik. Yazı üstüne asla el değdirtmezdi."
...
Kıymetli kardeşim!
Bu satırları okuduktan sonra, gönlünde bir hayranlık, bir ülfet oluştu ise, ne mutlu sana!
Bil ki, sünnet-i Resûlullaha (sallallahu teâlâ aleyhi vesellem) hayranlık ve salihlere muhabbetten nasiblisin.
Allahu teâlâ hayranlık ve ülfetini ziyade eylesin. Amin.
ŞÂİR
ŞÂİR
"Efendi hazretleri (Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî) takdîr ederdi, Abdülhakk Hamîd'i.
Abdülhakk Hamîd, Efendi'ye haber göndermiş;
-Ziyareti ile şereflenmek istiyorum.
Çok yaşlı, Efendi'ye göre çok yaşlı. Efendi buyurmuşlar ki;
-O bizden büyüktür, o şeref bize aittir. Ben kendisini ziyarete gideceğim."
MENKIBE
“Cüneyd’e (kaddesallahu teâlâ sirreh);
-Müridlere sâlihlerin hikâyelerinin (okumak) fâidesi nedir?
diye soruldukta;
-Sâlihlerin hikâye ve menkıbeleri, Allahu teâlânın ma’nevî askerlerinden bir kısmıdır ki, müridlerin kalbleri onunla kuvvet ve sebât bulur,
buyurmuştur.
...
Ey kardeşim!
Reşahat ve Berekât gibi; sâlihlerin, Allah dostlarının menkıbelerinin bulunduğu kitabları okuyunuz, okutunuz.
Ümidim odur ki, Allahu teâlâ bu kitabları okuyarak;
“El mer’u me’a men ehabbe” (kişi sevdiği ile beraberdir) müjdesine kavuşturur, bizleri.
ESMA-İ ŞERÎFE
ESMA-İ ŞERÎFE
“İsimlerin çokluğu müsemmânın kıymetine delâlet eder”
Fahr-i kâinat efendimizin (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Câliyeyü’l-ekdâr isimli eserin 2018 Hakîkat Kitabevi baskısında bulunan esmâ-i şerîfeleridir, efendim.
Edendimiz aleyhisselatü vesselamı medh ve dahi ona olan muhabbetimizi beyân için iş bu esmâ-i şerîfeleri okumak, seadet-i ebediyyeye kavuşmaya vesîle olacaktır, inşallah.
Allahu teâlâ, istifâde ve istifâzemizi ziyâde ihsan buyursun, efendim.
Amin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)