Karz-ı hasen, minnet bulaşmadan, ezadan, sum'adan,riyâdan ârı olarak ve emr-i ilâhîye imtisâlen, ya'nî rıza-ı ilâhiyi taleb etmek için verilen borçtur.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Karz-ı hasen, minnet bulaşmadan, ezadan, sum'adan,riyâdan ârı olarak ve emr-i ilâhîye imtisâlen, ya'nî rıza-ı ilâhiyi taleb etmek için verilen borçtur.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
İnsanda bir kalb vardır, bir de nefs. Kalb mümindir, nefs kâfirdir. Yular da nefsin elindedir. Her ne ki insanı Allahu teâlânın emrinden uzaklaştırsa, o şeytandır.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
İnsan oğlunda hep bulunan iki hasîse vardır. Biri tabîat ve bahillik, diğeri insanlara merhametsizlik hissetidir [hisset, asaletsiz, aşağı]. Zekât veren bu iki pislikten kurtulur.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın üç nûru vardır: birini nübüvvet ve risâlet nûru olup, hep kendisiyle beraber idi. Hadîs-i şerîfleri esnasında bu nûr içinde olurdu. İkincisi, bundan ayrı bir nûr ile nûrlanması olup, o zaman seâdetli dillerinden sâdîr olan kelâm hadîs-i kudsî idi. Üçüncü nûr ile nûrlandığı zaman Cebrâil aleyhisselâm nâzil olur, Kur'ân-ı azîmüşşânı teblîğ ederdi.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Âlem-i emr dört kısımdır: Âlem-i lâhut, Âlem-i ceberût, Âlem-i lâ halâ velâ melâ, Âlem-i fezâ-i lâ yetenahî.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Tâhâ, bir ma'nâsı, benim ondördüncü gecedeki ayım. Ayın ondördüncü günü bedir [dolunay] kemâldir. Bedirden bir gece evvel ve bir gece sonrası nâkıstır. Tâhâ ebced hesabıyla 14'tür. Tı harfi 9, he harfi ise 5 dir. Tâhâ bir manâya göre, herkesin hidâyetini isteyen demektir.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Belkıs'ın babasının ismi Şerhabil idi. Anası cinnî idi. Babasının başka evlâdı olmadığından, vefâtında yerine geçti. Belkısın arşı [tahtı] yeryüzüne gelen bütün hükümdârların tahtlarından büyük idi. Uzunluğu seksen, genişliği seksen, yüksekliği otuz zira [arşın] idi. Altından yapılmıştı. Bazı yerleri de gümüşten idi. Yakut, zümrüt ve çeşitli incilerle müressa [süslü] idi. Ayakları yakuttan olup, yedi kapısı vardı. Kendisinden başka hiçbir kimse çıkamazdı.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Tevâtur, yeknesak ma'nâlarınadır. Tevâtur, ilim ve yakını mucibdir. Tevâtürü inkâr eden hem ahmak, hem kâfirdir.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Kebâir-i kalbiye [kalbî büyük günâhlar]. Kebâir-i bâtınıyye ki, hased [çekememezlik], ucb [kendini beğenme], gadab [kızma], kibr [kendini büyük görme]... gibileri kalb hastalıklarındandır. Böyleleri hangi kalbde bulunursa, o kalbi öldürür.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Şefâat, cehenneme müstehak olan Müslümanları cehennemden kurtarmak için ve Cennetliğine hükm edilmiş olanların da derecelerini yükseltmek içindir.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)
Cenâb-ı Hak aleyhissalâtü vesselâmı şefâat-i uzma [büyük şefâat] ile sâir enbiyâya tahsîs ve temyîz etmiştir. Şefâat-ı kübrâya Makam-ı Mahmûd da derler.
(Seyyîd Abdülhakîm Arvâsî)