LÜTF-İ İLÂHÎ

LÜTF-İ İLÂHÎ

Allahu teâlâ, Kur’ân-ı azîmü’ş-şânda, Nisâ sûresi 83. âyet-i kerîmede buyuruyor ki;
ولولا فضل الله علیکم و رحمته لاتبعتم الشیطان إلاقلیلا
“Ve lev lâ fadlullahi ‘aleyküm ve rahmetühu letteba’tümü’ş-şeytâne illâ kalîlen”
Meâli budur ki;
“Allah’ın, size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hâric, şeytâna uyardınız”

Bizlere bir hisse yok mudur, bu âyet-i kerîmede?
Elhamdulillah!
Ki lutf ve merhameti ile sevdiklerini bildiren ve sevdiren, sevdiği kullardan birini ihsân ederek şeytâna uymaktan muhafaza buyurdu bizleri.
Ne kadar hamd u senâ eylesek, bu lutf ve merhametine mukâbil olamaz.

ÇETİN AZÂB

Resûl-i Ekrem “sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem” Efendimiz buyurdular ki;

“Kıyâmet günü azâbı en çetin olacak olan kişi, Allah’ın, ilminden faydalanmayı nasîb etmediği âlimdir.”

ALLAHU TEÂLÂ

ALLAHU TEÂL 

“(Allahu tealanın) Kudret ve kemâli, münâsebet-i evhâm ve hayâlden müberrâdır”
(Mi’râcü’n-nübüvve, Altıparmak Târihi)

HALK

HALK

وماخلقت الجن والانس الا 
لیعبدون
“Ve mâ halaktu’l-cinne ve’l-inse illâ li ya'budûn)
(Zâriyât, 56.)
“Cinleri ve insânları, yalnız bana ibâdet etsinler diye yarattım “

HATM-İ KUR’ÂN GİBİ

Enes bin Mâlik “radıyallahu teala anh” hazretleri, Efendimiz aleyhissalâtü vesselâmdan rivâyet eder:
“Resûlullah buyurdular ki;
- Elinizden gelmez mi, her biriniz Kur’ân’ı hatm edüb yatsun?
(Eshâb-ı kirâm “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmâin”) Dediler ki;
- Yâ Resûlallah! Kur’ân’ı bir gicede hatm itmek kimşn elinden gelür?
Resûlullah “sallallahu teala aleyhi ve sellem” buyurdu ki;
- Kim ki üç kerre “Kul hüvallahu ehad” sûresini okuya, Kur’ân’ı temam hatm itmiş “GİBİ”dir.

ACELE / TEENNÎ

العجلة من الشیطان والتأنی من الرحمن
“El-aceletü mine’ş-şeytâni ve’t-teennî mine’r-rahmâni”
(Acele etmek şeytandan, dikkatli davranarak yavaş hareket etmek Allah’tandır)
-Hadîs-i şerîf-

TEVBE-İ NASÛH

Mu’âz bin Cebel “radıyallahu teala anh” hazretleri, Efendimiz aleyhissalâtü vesselâma arzeder:
- Yâ Resûlallah! Tevbe-i nasûh nedir?
Peygamber Efendimiz “sallallahu teala aleyhi ve sellem” buyurdular:
- Tevbe-i nasûh oldur ki;
Kul kendi günâhına pişmân ola, (hiç)bir vecihle ki (hiçbir şekilde) ol günâha avdet itmeye (dönmeye). Nitekim, sağılmış süt memeye avdet itmez.

KÂİDE

Birisi şöyle demiş:
“Müsliman yalan söyler mi, gıybet yapar mı, iftira atar mı?”
Söyler de,
Yapar da,
Atar da!
Bunları yapan iyi müslüman mıdır?
Hayır!
Bunların hepsi günahtır, kötüdür.
Ama sebeb-i küfr değildir.
Eğer, bu günahlarını beğenip “iyi, güzel, doğru” demiyorsa.
Kâide ne idi?
“Allahu tealanın kötü ve çirkin dediğine iyi ve güzel, güzel ve iyi dediğine kötü ve çirkin demek KÜFR’dür.”

SAVAŞ

Ortada bir savaş var.
Topla, tüfekle değil.
Kalemle, televizyonla, radyo ile, internet ile ...
Bizi biz yapan değerlerimizi;
îmânımızı, ahlâkımızı, ailemizi, târihimizi ...
Kendilerine benzeterek bizi kendilerinden eylemeye çalışan ehl-i küfr ile olan bir savaş.
Yeni değil bu, asırlar evvelinden beri var ola gelen bir savaş.
Acı olan;
“Bizim” dediklerimizin, suflî hesab ve menfaatleri uğruna düşmanın hilelerine aldanması ve bizi içten çökmeye vesile olmalarıdır.

Yâ Rabbî!
Bize dirâyetli devlet adamları, ehl-i sünnet dîn adamları ihsan eyle!
Böyle devlet ve dîn adamlarının arkasında toplanıp senin yolunda ve rızan için ölmeyi nasib eyle!
Âmin.

ALÂMET

ALÂMET

Kıyamet alâmetlerinden biri:
Hazret-i Mehdî Mekke’ye gittiği zaman, İslamiyetin doğrusunu götürdüğünde, oranın dîn adamı, müftüsü, en büyük adamı diyecek ki;
-Bu adam nerden çıktı? (Hazret-i Mehdî için) Bizi dînimizden ediyor.

O kadar, dîn bozulacak! Doğrusu götürüldüğünde, doğrusuna “bozuk” diyecek hale gelecek, efendim.

(30.08.2018)

Âlimlerin zîneti ‘Bilmiyorum’ demekdir

Âlimlerin zîneti ‘Bilmiyorum’ demekdir. İşte bütün hâdise bu.

Bilmiyorum’ derse onun âlim olduğuna alâmetdir

Âlimlerin zîneti nedir? Âlimlerin zîneti, “Bilmiyorum” demekdir. İşte bütün hâdise bu. Bilmiyorum demesi, onun âlim olduğuna alâmetdir. “El câhil-ü cesûrün”. Câhil ne olur? Cesur olur. Her şeye cevâb verir. Atar atar, söyler. Âlim ise, her kelimesinden korkar. Bir kelime söyliyecek olsa, vesîkasını bulmadan söyliyemez.

Onun için soruyorlar imâm-ı Şâfiîye; “Sen imâm-ı Mâliki gördün, nasıl biriydi? Gerçekden medhetdikleri kadar âlim miydi?” diyorlar. İmâm-ı Şâfiî de; “Ben Onun, medhetdiklerinden de daha fazla âlim olduğunu bir yerde iyi anladım” diyor. “Nasıl anladın?” diyorlar. Şöyle anlatıyor:

“Bir yerde ders yapıyordu, sohbet yapıyordu. Yüzlerce dinleyici vardı. Kendisine otuz tâne suâl sordular. O suâllerden yirmi ikisine cevâb verdi. Geri kalanlarına ise, ‘Bilmiyorum’ dedi. ‘Bunların cevâbını bilmiyorum Araşdırayım, öğreneyim, o zaman söylerim’ dedi. İşte ben, Onun ‘Bilmiyorum’ demesinden, derin âlim olduğunu anladım”.
(Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi aleyh)

NOT;
Şimdi herkes herşeyi biliyor. Hele hoca, şeyh bilinenler... Tevazu sıfır. Burunlarından kıl aldırmazlar. Derhal hüküm verirler. İşkembe-i kübradan atarlar. Şu islam aliminin, şu kitabının, şu bahsinde şöyle yazıyor diyemezler. Çünkü bilmezler. İşte ahir zaman budur...