Dâd elinden ey gönül kıldın bana cevr ü itâb

Dâd elinden ey gönül kıldın bana cevr ü itâb 
Yandırıp râz-ı derûnum bağrımı kıldın kebâb

Çokları nûr-ı cemâlinle müşerref eyledin 
Ağladıkça ben kaçındın yüzüne çekdin nikâb 

Her belâ çevgânına karşı tutup bu boynumu 
Bu vücûdum şehrini baştan başa kıldın harâb

İstedikçe vuslatı ferdaya saldın sen beni 
Hasret-i hicran odundan var mı artık bir azâb

Serseri gezme cihanda sen sana gel ey gönül
Bir gün olur başına döner bu etdiğin dolâb

Pîr-i Sâmî Hazretine ilticaya gelmişem
Sun bize vahdet meyinden bir kadeh memlû şarâb 

Sırr-ı vahdet âlemine eyle mahrem bizleri 
İyd-ı vuslat günleridir aradan kalksın hicâb

Sâlih'em Leylâ-sıfat bir dilberin Mecnûnuyum
Perdeyi yüzden götür ey mazhar-ı âlî-cenâb

Hazret-i pîrimden olaldan münib

Hazret-i pîrimden olaldan münib 
Zahir oldu çok alâmetler acîb

Ten senin bu can senin cânân senin 
Benliğim kaldır aradan ya Mucîb

Yûsuf-ı cananıma irgür meni 
Hüsn-i ruhsârına eyle andelib

Dest-i pîrimden içirip badeyi 
Cür'a-i vahdet meyinden kıl nasîb

Defter-i uşşâka kayd et adımı 
Hürmetine Mefhar-i âlem Habîb

Pîr-i Sâmî Hazretin yâ Rabbena 
Bu derûnum derdine eyle tabîb

Senden özge yok enîsim yâ İlâh 
Salih'i bırakma bu yerde garîb

Söz ile bir kalbe doğmaz ledünni

Söz ile bir kalbe doğmaz ledünni
Bütün azaları dil olmayınca 
Nefs-i emmârenin bilinmez fendi 
Gönül şehri bahr-ı Nîl olmayınca 

Söz ile bulunmaz bir sâdık muhîb 
Derde düşmeyince aranmaz tabîb 
Her bir şükûfeye konmaz andelîb 
Madem ki içinde gül olmayınca 

Her bir âşık vâsıl olmaz yârına 
Berdâr olmayınca vuslat darına 
Pervâne-veş düşüp aşkın nârına 
Mansur gibi yanıp kül olmayınca 

El çek mâsivâdan bırak bu câhı 
Râz-ı derûnundan eylegil âhı 
Cânân illerinin açılmaz râhı 
Varıp bir kâmile kul olmayınca 

Pîr-i Sâmî gibi sâhib-irşâdı 
Bulup kapısında kılak feryadı 
Hiç birimiz bulamazık necatı 
Bizim delîlimiz Ol olmayınca 

Salih bu sözlerin yalan olamaz 
Her beşer süratli insan olamaz 
Her bir kimse ehl-i irfan olamaz 
Kırk yerden yarılmış kıl olmayınca

Berzahda kalır ermez ise bu garîb insân

Berzahda kalır ermez ise bu garîb insân 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 
Âh eyle gönül belki Huda eyleye ihsan 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 

Bu ikisidir zübde-i esrâr-ı hakikat 
Bir kâmile irgür var ise sende hamiyyet 
Bu ikiden izhâr olur esrâr-ı hüviyyet 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 

ister isen vuslatı derûn ile ara 
Kıllet ile zillet ile derd ile ara 
Nutkeyler olara erse seng ile hârâ 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 

Tevrat ile İncil ü Zebur Kâf ile ara 
Bu derde düşen zümre-i esnaf ile ara 
Bunlar ile erişirsin vuslat-ı yâra 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 

Esmalarına emr edip ol Kadir ü Mennân 
Bir "Ahsen-i takvim" le yaratıldı bu inşân 
Ol surete nefh eylediği Nefha-i Rahman 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 

Bil fer'indir âlemde olan nûr ile ervah 
Hep cümle maâdin ile zî-rûh olan eşbâh 
Aynı da değil gayrı değil ol buna agâh 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 

Ger ister isen sözlerime hücceti bürhân 
Meydânda durur Hazret-i Sâmî gibi sultân 
Cân ile gözü sem'i sözü vech ile yeksan 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ 

Bundan geri Salih dahi sen olma mükedder 
Sami gibi bir sultânı hem kıldı müyesser 
Takdîr-i ezel sana da olmuştur mukadder 
Envâr-ı Muhammed ile enfâs-ı Mesîhâ

Taha Üçışık amca ve Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri

Siz, Efendi hazretlerini gördünüz mü?
İki seneye yakın. Ben idrak edemedim; ama o beni idrak etti. Hatta hakkımda söylediği bir söz var: “Bundan iyilik görmeyen kalmayacak, dokunan yanacak” diye. Evet, bir yerde iyi, bir yerde çok tehlikeli bir adam yaptı beni. Onun için ben böyle kabuğuma çekilirim kimseye zarar vermemek için.

Baran dergisine vermiş olduğu röportajdan iktibastır...

Salih Baba nasıl Salih Baba oldu ?


"Nakşi tarikatı Halidi kolundan zulcenaheyn şeyh Sami-il Erzincani hazretlerinin müridlerinden olan Salih Baba'nın tarikata intisabının ve şiir söylemeye başlamasının ilgi çekici bir menkıbesi nakledilir:

Piri Sami (Sami-il Erzincani) hazretlerinin, Salih baba ile adaş Muezzin Salih (veya bir gözü kör olduğu için Kör Salih) diye anılan bir müridi vardı. Bu zat, ara sıra demkeşlik yapar, Ermeni meyhanelerinde içki içer, dergaha dönüşünde de şeyhine görünmemek için köşe bucağa gizlenirdi. Böyle bir içki aleminin sonunda, geldiği dergahın sohbethanesine girmeyip mahçup ve ezik bir halde sofadan:

"Kuleden, kuleden, sesin aldım kuleden,O senin kaşın gözün beni sana kul eden"
beyitlerini okuyunca Piri Sami hazretleri:
- Gel Salih, senin her ayıbın hünerdir, diye buyurmuş ve bu hitab üzerine iç aleminde bir değişiklik olmuş ve bundan sonra asla içmemiştir.
Tesirli bir sesle sohbet zeminine göre beyit soyleyen bu Muezzin Salih ile çekingen, ümmi, içine kapalı bir çilingir ustası olan Salih (Salih Baba), aynı mahalle sakini olarak birbirlerine hal hatır sorar, arkadaşlık ederlerdi. O sıralarda Salih usta, şeriatsız hallere saptığından battal olmuş bir tarikata mensuptu ve tarikatın hali sebebiyle de oradan manen gıdalanamıyordu. İki Salih, bir gün aralarında konuşurlarken, Muezzin Salih, Salih ustaya:
- Bir gün sen bizim şeyhin sohbetine gel, bir gün ben de senin şeyhinin sohbetine geleyim, hangisinin sohbetinden lezzet alır, içimizde ısınma olursa ikimiz de o şeyhin tarikatına girelim, teklifinde bulunur.
Bunun uzerine Salih usta Kırıtlıoglu dergahında (Piri Sami hazretlerinin dergahı) bir gün sohbet dinlemiş. İkinci gün kendi şeyhinin sohbetinde bulunacakları yerde yeniden Piri Sami hazretlerinin sohbetinde bulunmuşlar. Asıl maya ve cevheri şeriata baglılık olan halis tarikatın yüksek nimet ve tasarrufunu taşıyan bu ulu şeyhin tuzağına gönüllü olarak yakalanan Salih usta da boylece bir daha eski tarikatına dönmemiş, zahirde bağ gibi görünen çürük alakasından ayrılıp kopmaz ve eskimez bağlarla yeni şeyhine bağlanmıştır.
Bu şekilde Kırıtlıoglu dergahına intisap eden Salih usta sesiz, mahcup ve bilgisiz bir kimse olarak sohbethanenin arka tarafinda köşe bucak gizlenir, kimse ile temas etmeye çekinir bir vaziyette, kendi halinde oturur, gölge misali gelir ve giderdi.
Salih usta için biteviye hareketsiz gecen günlerin birinde, Yunus Emre, Niyazi Mısri ve Kuddusi Baba gibi büyüklerin hikmetli şiirlerinden beyit ve kitaların okunmakta oldugu sohbethanedeki muritlerin bir kısmı:
- Bizim kolun büyüklerinde de şair olsaydı da, onların şiirlerini okusaydık, deyince, Piri Sami hazretleri:
- Bu bir himmet işidir, şiiri bizim Salih bile soyler, diyerek eliyle arka tarafında sinmiş olan Salih'e işaret edince, Salih o anda varidat ile dolarak irticalen şiir söylemeye başlamış ve yine o anda "fena"ya kavuşmuştur. Piri Sami hazretleri, kendisine:
- "Yeter Salih", deyinceye kadar şiir soylemeye devam eden Salih Baba, bu emirden sonra da başladığı gibi, kesilmiştir.İşte Salih Baba böyle Salih Baba olmuş bu Piri Sami hazretlerinin bu kerametinden sonra bu güzel tasavvuf şiirlerini söylemiştir.

Mezhepsize mezhepsiz demek

Sual: (Mezhepsize mezhepsiz demek, ona hakaret olacağı için caiz olmaz) deniyor. Günümüzde birçok mezhepsiz âlim var. Mezhepsize mezhepsiz demek niye caiz olmuyor? Mesela Mason Abduh’a mezhepsiz dense dinen caiz olmaz mı?

CEVAP

Aklı olmayana akılsız, dini olmayana dinsiz, parası olmayana parasız demek ne kadar normalse, mezhebi olmayana da mezhepsiz demek o kadar normaldir.

Mason Abduhcular, mezhepsiz olmayı fazilet biliyorlar ve mezhepsiz olduklarını da gizlemiyorlar. Mezhepsiz olmayı büyüklük sanıyorlar. (Biz mezhep taklit etmeyiz, tahkik ederiz) diyerek bir mezhebe uymuyorlar, kendi anladıklarına uyuyorlar. Her mezhepteki hükümlerden akıllarına yatanları alanlar olduğu gibi, mezhep hükümlerine hiç tenezzül etmeyip, âyet ve hadisten kendi anladıklarına uyanlar da vardır. Böylece katmerli mezhepsiz olduklarını gösteriyorlar. İslam âlimleri, bu işe telfîk diyor ve haram olduğunu bildiriyorlar.

Bütün mezhepsizler, kendilerini mutlak müctehid olarak gösteriyorlar. Mezhepte müctehidliği bile kabul etmiyorlar. Kabul etseler, bir mezhebe göre hüküm verecekler, mezhepten kurtulamayacaklar, yani istedikleri gibi süper mezhepsiz olamayacaklar. İmam-ı Ebu Yusuf ve İmam-ı Muhammed gibi büyük âlimler bile, kendilerinin mutlak müctehid olduklarını söylememişler, mezhep içinde ictihad etmişlerdir. Süperler, mezhep içindeki ictihadla bile yetinmeyip, mezhepler üstü ictihad yapmaya kalkıyorlar.

Yabancı birkaç mezhepsizin ismini verelim: Ahmet Kadiyani, Behaullah, Efgani, İbni Hazm, İbni Rüşd, İbni Sebe, Şevkanî, Elbanî, Abduh, İbni Abdülvehhab Necdi, Ebu Zehra, İkbal, Sıddık Hasan Han, Reşat Halife, Reşit Rıza, S. Sabık, Mevdudî, Yusuf Kardavî, Zuhaylî...

Yerli mezhepsizlerin listesinin de verilmesi isteniyor. Bir ölçü verirsek, bunları bilmek kolaydır. Kim bu mezhepsizleri büyük âlim olarak bildiriyorsa, onların da mezhepsiz olduğu anlaşılmış olur. İyi bilinmeli ki, yerli mezhepsizler bunlardan çok ileri geçmiştir.

İsimsiz tarif olmaz
Sual: Yazılarınızda (Mezhepsiz, Vehhabî, Rafızî) gibi ifadeler çok geçiyor. İnsanları böyle kötülemek uygun mudur?
CEVAP
Biz kimseyi kötülemiyoruz. İsimsiz iş, isimsiz eşya, isimsiz tarif olmaz. Dini olmayana dinsiz, aklı olmayana akılsız, mezhebi olmayana mezhepsiz demek, onları kötülemek olmadığı gibi, Ehl-i sünnet olana Sünnî, Vehhabî olana Vehhabî, Rafızî olana Rafızî demek kötülemek değil, kimliklerini, durumlarını bildirmek, yaptıkları işi tarif etmek olur. Mesela Efganî, Abduh ve Kardâvî gibi kimseler, (Bizim mezhebimiz yok) diyorlar. Onlara, kendi söyledikleriyle, kendi kimlikleriyle hitap etmek yani (mezhepsiz) demek yalan ve iftira olmaz, sözlerini, kimliklerini belirtmek olur.

(Allah'ın eli, kolu var, gökte oturuyor) diyenler Vehhabîdir, Eshab-ı kirama saldıranlar Rafızîdir. Biz, Rafızîlere Vehhabî veya Vehhabîlere Rafızî demiyoruz. Biz sadece, onların kendi söylediklerini, yaptıklarını naklediyoruz.

KABİR TOPRAĞI PAYLAŞILAMAYAN BÜYÜK VELİ (İMAM-I BUHARİ)


İmâm-ı Buhârî vefât ettikten sonra, elbisesi soyuluncaya kadar garip bir şekilde terledi. Ölümünden önce "Beni üç parça beyaz bez ile kefenleyiniz" diye vasiyyet etmişti. Cenâzesi yıkanıp kefenlendi ve namazından sonra defn edildi. Vefât ettiğinde 62 yaşında idi. Ebced hesabıyla doğum târihi Sıdk kelimesi: 194, ölüm târihi ise, Nur kelimesi: 256'dır. Vefâtından birkaç gün sonra, mezarından güzel bir koku çıkmaya başladı ve günlerce devam etti. Mezarına doğru bilezik gibi bir ışık hâlesi indi. Görenler hayret ettiler, hücum edip toprağından götürmeye başladılar. Öyle ki, kabir açılacak duruma geldi. Her ne kadar mezarı korumak için bekçi tutulmuşsa da, halkın hücumu önlenemedi. O zaman mezarın çevresine ağaçtan bir engel yaptılar. Böylece gelenler o engelden geçip kabre yanaşamadılar.

Kabe resimli,cami resimli seccade kullanmak caiz mi ?

Resimli seccadeler

Sual: İslam harfleriyle yazılı, Kâbe veya cami resmi bulunan seccadede namaz kılmak caiz midir?
CEVAP
Üzerinde İslam harfleriyle yazılmış olan yazı, hattâ bir harf bulunan seccadeyi yere sermek tahrimen mekruhtur. Bunları, her ne için olursa olsun yere sermek, hakaret etmek olur. Hakaret etmek için sermekse küfür olur. Üzerinde Kâbe, cami resmi veya yazı bulunan seccadeleri namaz kılmak için yere sermek de caiz değildir. (Hadika c. 2, s. 633)

Kâbe, cami veya İslam yazısı bulunan seccadeyi yere sermek [ona hakaret olacağı için] caiz değildir. Fakat resim bulunan battaniye böyle değildir. İbni Hacer-i Mekki hazretleri, fetvasında, (Canlı resmini, hürmet edilen yerlerde kullanmak caiz değildir, hürmet edilmeyen şeyler üzerinde caizdir) buyuruyor. Battaniye yere serilince onun üzerinde bulunan resme hürmet edilmemiş, hakaret edilmiş olur. Resim, secde edilen yerde değilse, böyle resimli battaniye üzerinde namaz kılmakta mahzur olmaz. Canlı resimleri, göbekten yukarıda bulunursa, orada namaz kılmak mekruh olur. Canlı resmi, basılan, oturulan yerde ise mekruh olmaz. Namaz kılanın arkasında göbekten yukarıda olursa tenzihen mekruh olur. (Redd-ül-muhtar)

Şu halde canlı resmi bulunan şeyleri yere serince ona hakaret olduğu için, namaz mekruh olmuyor. Kâbe, cami resmi bulunan şeyleri yere sermek de ona hakaret olduğu için caiz olmuyor. (S. Ebediyye)

Sual: Minare resimli seccadede namaz kılmak mekruh mu?
CEVAP
Değildir.

Sual: Aslan, geyik gibi canlı resmi bulunan battaniye, halı üzerinde namaz kılmak mekruh olur mu?
CEVAP
Resim, namaz kılanın ayağı altında, oturduğu yerde veya secde ettiği yerde olmazsa, böyle resimli battaniye, seccade üzerinde namaz kılmak mekruh olmaz. Resim, yerlerde bulunduğu için ona hakaret edilmiş olur. Fakat secde edilen yerde ise, yahut basılan ve oturulan yerde ise sanki insan vücudunda bulunmuş gibidir. Namaz mekruh olur. Onun için üzerinde resim bulunan elbise ile namaz kılmamalıdır! (Zevacir)

Kâbeli seccade
Sual: Kâbe, cami resimli seccadeyi, namaz kılmak için yere sermek küfür müdür?
CEVAP
Hakaret niyetiyle yere serilmediği için küfür olmaz. Namaz kılmak niyetiyle yere sermek mekruh olur.

Sual: Seccade eskiyince basılıp geçilen yerlere sermek uygun olur mu?
CEVAP 
Uygun olmaz, hürmetsizlik olur.

Sual: Seccadenin secde edilen yerine basmak mekruh mu?
CEVAP
Mekruh değildir. Edebe muhaliftir.

Sual: İşlemeli seccadede namaz kılmak caiz mi? Şimdi dikkati çeken süslü halılar var. Bunların üstünde namaz kılmak mekruh olur mu? Evimizin kıble duvarında çeşitli süs eşyaları var. Bunlara karşı namaz kılınır mı? 
CEVAP 
Zihni meşgul eden şeyler üzerinde mesela nakışlı seccadede namaz kılmak mekruhtur. Seccadeler sade olmalı veya ters çevirip kılmalıdır.

Şimdi bazı camilerde şekilli halılar huşuya mani olmaktadır. Düz halı sermelidir.

Caminin veya namaz kıldığımız evin kıble duvarında da âyet, hadis, dini levha bulunmamalıdır. Levhaları âyetleri caminin sağ ve sol duvarına asmalıdır.

Sual: Tam İlmihal’de (Secde edilmeyen yerlerinde canlı resmi bulunan seccade üzerinde namaz kılmak mekruh değildir. Çünkü yere sermek hakarettir) deniyor. Buna göre, Kâbe veya Cami resmi olan seccadede namaz kılmak caiz olur mu?
CEVAP
Bir resmi yere sermek, ona hakaret olur. Kâbe ve Cami resmi olan seccadeyi yere sermek bunlara hakaret olduğu için, üzerlerinde namaz kılmak caiz olmaz.

Sual: S. Ebediyye'de, (Zihni meşgul eden nakışlar bulunan seccadeleri kullanmak caiz değil) deniyor. Bugün camilerde çok süslü halılar var. Bu süslü halılarda namaz kılmak mekruh değil midir?
CEVAP
Halılardaki süsler, nakışlı seccadelerdeki gibi zihni meşgul ediyorsa, namaz mekruh olur. Aynaya karşı veya resmimiz görülen pencere camlarına karşı namaz kılmak da zihni meşgul ettiği için mekruh olur. Camlarda şeklimiz hiç görülmese veya hiç oraya bakmasak namaz mekruh olmaz. Ölçü insanı meşgul etmesidir. Peygamber efendimiz, üzerinde şekiller bulunan elbise ile namaz kıldı. Sonra bu şekillerin kendisini meşgul ettiğini gördü. Elbiseyi çıkarıp başkasına verdi. Bu bakımdan, yazılı veya resimli elbiselerle namaz kılmamalıdır.

Kanaviçe
Sual: Etamin üzerine işlenen kanaviçe, artı işaretine benziyor. Bu işareti haça benzetiyorlar. Böyle işlemeli seccadeler üzerinde namaz kılmak caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Sual: Türbelerin ve evliya zatların kabirlerinin resimlerine de, hürmet etmek gerekir mi?
CEVAP
Evet, gerekir..

Resimli seccade
Sual: S. Ebediyye'de, (Secde edilmeyen yerlerinde canlı resmi bulunan seccadede namaz kılmak mekruh değil) dendikten sonra, (Resim, namaz kılanın ayağı altında, oturduğu yerde, bedeninde olursa mekruh olur) deniyor. Bu ikisi arasındaki fark nedir?
CEVAP
Birinci cümlede, canlı resmi bulunan seccade yere serilince resme hakaret oluyor ve resimsiz yerine secde edince mekruh olmuyor. İkincisinde ise, resimli yaygıyı biz sermiyoruz. Resme değer vermek için yere serilmiştir. Yerdeki böyle resim, bedendeki resim gibi oluyor. Onun için mekruh oluyor. Elbisede resim olması, resme kıymet vermekten ileri geliyor.

Resimli gazete
Sual: Üstünde resim olan gazeteyi yere seccade gibi sererek üzerinde namaz kılınabilir mi?
CEVAP
Resim, secde yerinde olmazsa, kılınabilir. Resimli bir yaygı yere serilince, üstündeki resme hürmet edilmemiş olur, yani basıldığı için hakaret edilmiş olur. Resim, secde edilen yerde değilse, böyle yaygı üzerinde namaz kılmak caiz olur. (Redd-ül-muhtar)

Kâbe resimli seccade
Sual: Kâbe resmi olan seccade, bir bezle kaplanıp, Kâbe resmi görülmese, namaz kılmak yine caiz olmaz mı?
CEVAP
Kâbe resmi görülmüyorsa, o kısma basmamak şartıyla, namaz kılmak caizdir. Yani üstü örtülü olsa da, Kâbe resmi olan kısma basmamalıdır.

Seccadelerde gizlenen şekiller
Sual: Seccadelerde domuza benzeyen şekiller ve haç işaretleri gizleniyormuş. Bilmeden böyle seccadelerde namaz kılmanın mahzuru var mıdır?
CEVAP
Hayır, hiç mahzuru olmaz.

Akıllı seccade
Sual: Akıllı seccadenin talimatıyla namaz kılınır mı?
CEVAP
Asla caiz olmaz. Namaz kılan birine, dışarıdan başka biri de talimat verse, namaz kılan, o talimata uysa, namaz bozulmuş olur. Ama namaz dışında, bu seccadeden, namazın nasıl kılındığını öğrenmenin mahzuru olmaz.

Unutturulan Zafer Kut-ül Amare Zaferi


29 Nisan 1916 tarihinde Osmanlı Ordusunun Irak’ın Kut bölgesinde İngilizlere karşı kazandığı büyük bir zaferidir. Kutul Amare’de 13 bin 300 İngiliz askeri ile 13 general 481 subay esir alınmış ve 40 bini aşkın İngiliz askeri öldürülmüştür.

Osmanlı Ordusunun Birinci Dünya Savaşı’nda çarpıştığı cephelerden biri, İngilizlere karşı oluşturulan Irak cephesidir. Osmanlı dönemi kaynaklarında Irak-ı Arap olarak adlandırılan bölge, Dicle, Fırat havzasında tarihteki Mezopotamya’yı (Verimli Hilal) içine alır ve Basra Körfezi’ne kadar uzanır.

Irak petrollerini ele geçirmeyi amaçlayan İngilizler, 6 Kasım 1914 tarihinde Basra Körfezinden Şattülarap ağzındaki Fav mevkiine asker çıkararak saldırıya geçmişler, ilerleyen aylarda bu saldırılarını kuzeye doğru genişletmişlerdir. İngilizler, 3 Haziran 1915 tarihinde Kut’ül-Ammare’yi, Temmuz ayı sonlarına doğru da Nasıriye’yi işgal etmişlerdir. 23 Kasım 1915’de ileri harekata geçen Türk birlikleri, General Townshend komutasındaki İngiliz ordusunu geri püskürterek Kut-ül Ammare’de çember içerisine almayı başarmışlardır. Kut’ül-Ammare’yi bir kale gibi savunan General Townshend, 29 Nisan 1916 tarihinde teslim olmak zorunda kalmıştır. Türkler, Kut’ül-Ammare’de İngilizlerden başta Tümen Komutanı General Townshend olmak üzere toplam 13 general, 481 subay ve 13.300 askeri esir almışlardır.

Tarihe Kut ül Amare zaferi olarak geçen savaşlar sırasında İngilizler 40 bin kayıp ve esir verirken Türk birlikleri ise 25 bin askerini kaybetti. Kut ül Amare savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916’da Kut ül Amare’deki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürüldü.

Ancak kazanılan bu tarihi zafere rağmen savaşın genelinde mağlup olan Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin bölgeyi Şubat 1917’de işgal etmesine engel olamadı. Irak’ın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917’de Bağdat’a ulaşarak kenti işgal etti.

Kut’ül-Ammare Zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun zor şartlar ve imkansızlıklar içerisinde, Çanakkale’den sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli ile birlikte esir alındığı eşsiz bir zaferdir. Halil Paşa, Kut’ül-Ammare zaferinden sonra 6’ncı Ordu’ya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:

“Arslanlar!

Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.

Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.

Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.

İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”

Avustralyalı araştırmacı Dr. Gaston Bodart tarafından Kut’ül-Ammare Zaferi, “İngiliz prestijinin Birinci Dünya Savaşı’nda yediği en büyük darbe olarak yorumlanmaktadır.”

Halil Paşa, Kut’ül-Ammare’nin teslim alındığı gün orduya bir tebrik mesajı yayımlamış ve bu günün “Kut Bayramı” olarak kutlanmasını istemiştir.

Keşkül risalesinden iktibas (Kaplama diş meselesi)

Diş kaplama mevzuunda
Hanefi mezhebine göre ağzın içinde iğne ucu kadar su değmemiş mahal kalırsa gusül tamam olmaz, cenabet zail olmaz. Bu sebepten dolayı diş kaplatanlar Malikî veya Şafiî yi taklid etmelidir.
Kaynak: (Seyyid Abdülhakim Arvasi  Hazretlerinin Keşkül risalesinin sohbet notlarından iktibastır.)