Ali Behçet Efendi, Anadolu’da yetişen velîlerdendir. Konya ulemâsından Ebû Bekr Efendinin oğludur. 1727 (H.1140) senesinde doğdu. Karamanlı Abdullah Efendi ve meşhûr âlim Abdüssamed Efendiden icazet aldıktan sonra Bursa’ya, oradan İstanbul’a gitti. Sultan Üçüncü Selîm’in Üsküdar’da ihyâ ettiği Selîmiye Câmii yanındaki dergâhta tefsîr, hadîs, Mesnevî-i Şerîf ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektubât’ını okuturdu. Mesnevi’den okuduğu bazı beyitler: “Sen insan bedenini insanın kendisi sanmadasın. Oysa bu beden ruhun elbisesinden başka nedir ki? Hiç insanın değeri giydiği elbiseyle ölçülür mü? Değer ya da değersizlik onun ruhuyla ilgilidir, bedeniyle değil. O halde sen gözünü ten elbisesinden çek de o libasın içindekine dikkat et. Şekle değil manaya bak. Eğer şekilce benzerlik insan olmaya yetseydi iyi de kötü de bir olurdu...” “GÖNLÜN TERAZİSİ KIRIKTIR!”
“Canlı balık için deniz hayat, kara ise ölümdür. Ama kâğıda bir balık resmi yapsan onun ne denizden haberi olur, ne karadan. Bunların benzerliği sadece şekilden ibarettir. İnsanların kimisi de yalnız kalıp insanıdır. Dışarıdan bakınca onların gözü kulağı, dili dudağı var sanırsın. Gerçekteyse kalıbın burnu yoktur ki iyilikten bir koku alsın, kulağı ve gözü yoktur ki hayırlı sözleri işitsin, güzeli görsün. O gönlün terazisi kırıktır; bu yüzden iyilikle kötülüğün farkını tartamaz...”
“Güneş ortalığı aydınlatmışken mum yakmaya kalkmak ortalığa ‘ben körüm’ diye bağırmaktan başka nedir. Güneşin parlaklığından yarasaya ne fayda. O körlüğü kendine değil güneşe hamletmeye kalkar. Ey vahiy güneşi doğmuşken akıl mumuyla aydınlanmaya kalkan yarasa tabiatlı! Güneşin ışığında kusur yok; kusur senin gözlerinde...”
“TALEP EDENLERDEN OL!”
Ali Behçet Efendinin, vefatına yakın halifesi İbrâhim Hayrânî Efendiye yazdığı mektup şöyledir:
“Benim sevgili, insâniyetli ve iyiliksever oğlum! Göndermiş olduğunuz mektup elimize geçti ve çok memnun olduk. Ey oğlum! Dersimizden uzak olmayasınız. Bir an Allahü teâlâyı anmak, Süleymân aleyhisselâmın mülkünden daha iyidir, ifâdesini hâtırından çıkarmayınız. Oğul, dâimâ talep edenlerden ol. Mübârek gecelerde Allahü teâlâya yalvarıp yakarmayı fazlaca yaparsanız, isâbetli olur. Zîrâ Allahü teâlâ kulunun yalvarmasını sever. Bu, Allah adamlarının yoludur.” Sonra yerine İbrâhim Hayrânî Efendiyi bırakıp 1822 (H.1238) senesinde vefât etti ve Selimiye’deki dergâhın bahçesine defnedildi.