*Hüseyin Hilmi bin Saîd hazretleri buyuruyor ki:*
Efendim, şimdi burda kendi kendime düşündüm, dedim ki: Ben şimdi ölsem, ne yapacaklar beni? Önce *teneşir* tahtasına koyacaklar, yıkayacaklar, sonra da kefenleyip *kabre* koyacaklar.
Diyelim ki, kabre girdim, oradaki böcekler, yılanlar, akrepler üzerime üşüşdüler. Kimi ısırıyor, kimi kanımı emiyor. Acıdan kıvranıyorum.
Ben böyle düşünürken bir hadîs-i şerîf hâtırıma geldi. *Kabr-ül mü’mini ravdatün min riyâdün Cenneti*.
Yâni, *mü’minin kabri, Cennet bahçesidir*. O vakit râhatladım efendim.
Çünkü Cennetde olan, o haşerelerin eziyetini hissetmez ki. Ben yemîn etsem ve dünyâda iken, *ben Cennete girdim ve çıkdım* desem, bana günâh olmaz efendim. Niçin?
Çünkü Abdülhakim Arvasi Efendi hazretlerini, kabr-i şerîfine ben koydum. Efendimiz aleyhisselâm ne buyuruyor? *Mü’minin kabri, Cennet bahçesidir*.
Ben o kabre girdim. Öyleyse ben, Cennet bahçesine girdim. Bu aklıma geldi ve râhatladım efendim.
*****
Bir gün âilece Bursa’ya gitmişdik. *Sâim Şensöz* kardeşimizin evinde misâfir olduk. Bir akşam oturuyorduk, çay içiyorduk. 1980 senesiydi gâliba. Gazetemiz yeniydi.
Tirajımız azdı. Zannedersem 1500 kadardı. Postayla adreslere gönderiliyordu. *Enver bey* de gençti henüz, şimdiki gibi çok tanınmış değildi. Bir gece rüyâ görmüş efendim.
Cağaloğlunda, Çatalçeşme sokakta, ikinci kattalarmış. Bir ara kapı açılmış ve *Abdülhakim Efendi hazretleri*, bildiğimiz şekliyle, mübârek sakalı, mübârek sarığı, mübârek pardesüsü ile.
Elinde baston, içeri girmiş efendim. Enver âbi; *Yerimden bir fırladım, elini öptüm*, diyor. Mübârek, tak, tak, tak, gidip, Enver âbi’nin yerine oturmuşlar ve Enver âbi’ye dönüp;
*Bu gazete benim, bugün burada gazete sâhipleri toplanacak, bu toplantıya ben başkanlık yapacağım. Benden sonra da sen devam edersin*, buyurmuşlar.
Sonra kalkmışlar. Yine tak, tak, tak, yürüyüp, kapıdan çıkıp gitmişler. Ben Enver âbiye sordum, *Bu gün en meşhur gazeteci kim?* diye. Bir isim söyledi.
Ben de kendisine; *Hepsinin saltanatı bitecek, bir gün en meşhur gazeteci, Enver Ören olacak ve Enver âbiyi şu Türkiye’de tanımayan kimse kalmıyacak*, dedim.