TARİHÎ ANEKTOD (Diş bahsi)

TARİHÎ ANEKTOD (Diş bahsi)
"Ömer Efendi'ye (Ömer Nasuhi Bilmen) Seadet-i Ebediyye'yi götürdüm. Bütün diş bahsini baştan sona okudum, efendim. Bülent Gencer vardı, Mustafa Varlık vardı, Zeki Çıkman. Öyle bir kaç kişi, Darüşşafaka asfaltındaydı, bir evde idi, gittik. Çok oturduk, belki iki üç saat oturduk onunla. O bahsi sonuna kadar okudum.
Dedi ki;
-Ben de bir kitab getireyim.
Getirdi, o kitabta da aynısı yazıyor. Ama değişik, Halebî gibi bir kitab. Yani;
"Hanefî mezhebinde ağzın içinin yıkanmasının farz olduğunu"
Ondan sonra dedi ki;
-Allah razı olsun Hilmi Bey hocadan. Çok zahmet etti, ne kadar kitab karıştırdı bu kitabı (Saadet-i Ebediyye'yi) yazdı.
Dedim ona;
-Hocam! Siz de Hilmi Bey Hocamız ile burda ittifak halinde olduğunuza göre, bu mes'elede sizin de Hilmi Bey Hocamız gibi olduğunuzu, düşündüğünüzü söyleyebilir miyim? (Ben yüzbaşı idim o zamanlar)
-Mugâlata (demagoji) mevzusu olmasın,
dediler.
-Orayı bana bırakın efendim.Yani, söz size gelecek, "Ömer Nasuhi Efendi bu mes'elede nasıl düşünürdü, neydi onun bu mes'eledeki ilmi" derlerse, söyleyeyim mi?
-Tabi ki söyleyin,
dedi."

Dünyâ bir leştir

Hadîs-i şerîftir, efendim;
“Ed-dünyâ cîfetün tâlibuhâ kilâbün”
(Dünyâ bir leştir, tâlibi köpeklerdir)

İBÂDET

“İbâdeti hâlis olanın ibâdeti az olsa da, hâlis olmayıp, çok amel edeninkinden daha iyidir.”

AHMED NEYYİR MEKKÎ EFENDİ



AHMED NEYYİR MEKKÎ EFENDİ 
"Rahmetullahi teâlâ aleyh"
Sene 67'nin Eylül'ü. 
"Âlimin ölümü alemin ölümüdür" tecelli etmiş, zamanın alim ve fadıllarından, sâlihlerin seçilmişlerinden, Üsküdar ve Kadıköy Müftülüğü vazifesinde de bulunmuş, dört mezhebin fıkıh âlimi, mürşid-i kâmil ve mükemmil olan Esseyyîd Abdülhakîm Arvâsî (kaddesallahu teâlâ sirreh) Hazretlerinin mahdûmı Ahmed Neyyîr Mekkî Efendi vefat etmiştir. İstanbul-Edirnekapı'ya defn edilir.
Aradan 3,5 sene geçer ve devrin hükümetince yapılan çevre yolu çaışmaları yüzünden, Mekkî Efendi'nin kabr-i şerîfleri ailesinin isteği üzerine nakl edilmek üzere açılır.
Kabir açıldığında, musalla taşına henüz yatırılmış gibi olduğu görülür. Sadece, kalbi üzerine gelen yerde el ayası kadar bir sararma var idi.
Ailesi bu hali ile Bağlum'da medfûn bulunan peder-i şerîfleri Esseyyîd Abdülhakîm Ârvâsî (kaddesallahu teâlâ sirreh) hazretlerinin yanıbaşına defn ederler.
Allahu teâlâ; Efendi hazretlerinin, Mekkî Efendi'nin şefaatlerini ihsan buyursun bizlere, bu duaya iştirak eden kardeşlerime de.
Amin.
Cennetmekân Mekkî Efendi'nin yetiştirdiği talebelerden biri de bizim gibilere merhamet gösterip, sohbeti ile şereflendiren ve seadet-i ebediyyeye kavuşmamız için dua buyuran Hacı Süleyman Kuku efendi'dir.
------
Not: Bu malumatı, ludfedip bize bildiren Mekkî Efendi'nin torunlarından Taha Üçışık beyefendiye, bu malumatı ilk kez öğrenen kardeşlerimin namına ve gönüllerindeki evlâd-ı resûl sevgisinin daha da arttığı kardeşlerim ve kendi namıma hürmet ve muhabbetlerim ile çok teşekkür ederim.

ÜÇ SU AYAKTA DA İÇİLİR


"Üç su ayakta içilir. Vardı ya;
-Abdest suyu (abdest alınan ibrikten, kabtan artan su), ilaç suyu, zemzem suyu.
Hilmi Bey Hocamız, kitaba (Seadet-i Ebediyye) koymuştu, Dürrü'l-Muhtardan, bunlar ayakta içilir.
Ben de tashîh ile uğraşıyorum. Gittim Hocamıza, dedim ki;
- İbni Âbidîn'de diyor ki, şerhinde;
"bu üç su ayakta DA içilir."
Öyle yaptık onu, efendim.
"Ayakta içilir" değil efendim. Yani oturursan günah değil. Ayakta DA içilir."
...
İmâm-ı A'zâm, talebeleri İmâm-ı Muhammed, İmâm-ı Ebû Yusuf... (rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmain) geldi aklıma, o an.

MA'RİFET / İLM


Allahu teâlâyı bilmeye MA'RİFET derler. Bizi bilmeye, insanları bilmeye İLM derler. Bunlar marifet değil.
"Peygamber Efendimiz (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) buyuruyorlar ki;
(Ya Rabbi! İlmimin artmadığı gün, üzerime güneş doğmasını bana mübârek etme)
Ne artacaktı Peygamber Efendimizin ilmi? Kur'ân-ı Kerîm'de geçiyor da!
Rabbî zidnî ilmen (Yâ Rabbi, ilmimi arttır)
Hep oraya, parantez içine koyuyorlar ki;
(Ya Rabbi! Sana olan ilmimi arttır. Seni tanımamı, sana olan marifetimi arttır.)

EMİR BUHARİ HİZBİ

EMİR BUHARİ HİZBİ

“Allâhumme salli alâ seyyîdinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ve sellim.
Yâ iddetî inde şiddetî,ve yâ ğavsî inde kürbetî, ve yâ hârisî inde kulli musîbetî, ve yâ hâfizî inde kulli beliyyetî, ve salli alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve sellim.”

RIZÂ-İ İLÂHÎ

Mevlânâ Hâlidî Bağdâdî (kaddesallahu teâlâ sirreh) Hazretleri buyuruyorlar ki;
"Eğer, bir cemaatin içinde Allahu tealanın sevdiği beğendiği razı olduğu kabul ettiği bir tek kişi varsa Allahu Teala o bir kişi hürmetine hepsini afveder... Hak kapısında ehil nâ ehil beraberdir. Bu yolun büyükleri kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanın işi de, başı da, saâdeti de gider. Evliyânın kalbleri, ilâhî nûrların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların hoşnut olduğundan, Hak teâlâ da hoşnuttur. Onların kalblerinde yer eden, büyük devlete kavuşmuştur."

ORUÇ VE UNUTMA

ORUÇ VE UNUTMA
"Oruçlu unutarak yese, içse, orucu bozulmaz. Orucun farz veya nâfile olması arasında fark yoktur. Çünkü unutmak hukûk-i ilâhî olan ahkâmda özürdür.
Peygamber Efendimiz (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) buyurdular;
"Ümmetimden hata ve nisyân (unutma) kaldırıldı"
(Dav'üş-şems, sf 378)

Oruçlu birini yerken görünce ona hatırlatmalı mıdır?


BİR MES'ELE

Sual: Oruçlu birini yerken görünce ona hatırlatmalı mıdır?

Cevâb: Oruçlu eğer güçlü, kuvvetli ve orucunu tamamlayacak halde ise, ona hatırlatmak gerekir. Ama zaif, güçsüz ise Rabbi teâlâya tâat ve ibâdet etmesine yardımcı olmak niyyetiyle, ona ilişmemelidir.
(Sf 378)

FÂİDE

FÂİDE
"Oruçluya bir şeyin tadına bakmak ve özürsüz bir şeyi çiğnemek mekrûhtur. 
Kadın oruçlu ise ve kocası kötü huylu, titiz birisi ise, aşağı bir şey gitmemek şartı ile yemeğin tadına bakması mekrûh olmaz."
(sf 381)