Develeri sular, seâdethânesini [evini] süpürür, koyunların sütlerini sağar, ayakkabıların söküklerini diker, elbisesini yamar, hizmetcisi ile birlikte yemek yer, hizmetcisi el değirmeninde un öğütürken ona yardım eder, çarşıdan lâzım olan şeyleri alıp elinde veyâ çantasında hâne-i seâdetine getirmekten çekinmezdi. Birgün çarşıdan bir şey alıp, eliyle taşırken, Eshabdan biri koşup, elinden alıp götürmek istediyse de: "Kişi eşyasını elinde taşımağa herkesten daha layıktır" buyurdu.
Fakîr ve zengin ile musâfaha ederdi. (Musâfaha, iki kişinin sağ ellerinin iç safhalarını [ayalarını] kemâl-i mesrûriyet zamanında birbirleriyle temas ettirmek olup tam samimiyeti gösterir). Rast geldiği müslümana, küçüğe, büyüğe, siyaha, beyaza, hürre, köleye selâm verirdi. Evine da'vet edenlerin icâbetine acele ederdi. Fakîrlere,pejmurdelere dahî gitmekten çekinmezdi. Yemekler hurmanın en aşağı cinsinden de olsa, tenezzül edip giderlerdi. Sabah yemeğini akşama, akşam yemeğini sabaha bırakmazlardı.
[Son halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin Külliyâtı, 2.cild, sf: 54]