Dört büyük halifeden Hazreti Osman zamanında fitne, anarşi hızla yayılmaya başlamıştı.
İslâm düşmanları, çeşitli dedikodular çıkararak, fitne ve fesadı yaymak teşebbüsüne geçtiler.
Fitnenin ve fesadın en büyük kaynağı Mısır’da idi. Buradaki fitne hareketini, Yemenli bir Yahudi olan Abdullah İbni Sebe adındaki bir münafık yapıyordu.
Kurduğu gizli teşkilâtla, cahil ve başı boş Mısır kıbtilerini aldatarak bir çapulcu alayı
topladı. Âsilerden onüçbin kişi, Medine-i münevvere şehrini sarmağa kadar ileri gidip, halifeye,hilâfetden çekilmeye zorladılar.
Hazreti Osman ise, “ Resulullahın bana giydirdiği elbiseyi, elimle çıkarmam” buyurdu.
Fakat, âsîler ısrarlıydılar.Hazreti Osman’ın evini kuşattılar. Kuşatma, kırk gün devam etti.
Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Abdullah bin Selam hazretleri bu hali şöyle anlatır:
“Kuşatmada altında bulunan Hazreti Osman’ı ziyaret etmek üzere yanına gittim. Bana rüyasını anlattı: “Kardeşim bu gece rüyamda şu pencereden Resûl-i Ekrem’i gördüm bana
“Osman seni muhasara ettiler öyle mi?” diye sordu. Ben de “Evet yâ Resûlallah” dedim.
Resûl-i Ekrem “Seni susuz bıraktılar, öyle mi?” diye tekrar sordular. Ben de “Evet yâ
Resûlallah” dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem bana bir bardak su verdi ve ben de o suyu
içtim. Hatta soğukluğunu göğsümde duyarcasına kandım. Sonra Resûl-i Ekrem bana “İstersen
seni onlara galip getirelim. İstersen iftarı bizim yanımızda yap” buyurdu. Ben de Resûl-i Ekrem’in yanında iftarı tercih ettim” dedi.
Hazreti Osman âsilere sordu: “ Benim de orada bulunduğum bir zamanda Efendimiz, “Ey Şebir dağı dur. Zira senin üzerinde bir peygamber, bir sıddık ve iki şehidden başka kimse yoktur” buyurmadı mı? “ Onlar: “Vallahi doğru söylüyorsun” dediler. Hazreti Osman “Allahü Ekber”
diye tekbir aldıktan sonra: “Kâ’be’nin rabbi hakkı için şahid olun ki, ben şehidim” dedi.
Şam valisi Hazreti Muaviye, işin ciddiyetini görerek, asker gönderme teklifinde bulununca,”Hasbünallah ve ni’mel vekil” Allah bana kafidir, O ne güzel vekildir, buyurdu.
Asiler, komşu duvarından aşarak içeriye girdiler. Hazreti Osman oruçlu olup, Kur’ân-ı kerîm okuyordu üzerine saldırıp şehid ettiler. Kan damlaları, “ Allah sana kâfidir” mealindeki ayet-i kerime üzerine düştü. Son sözü, “Yâ Rabbi Ümmet-i Muhammed arasındaki tefrikayı kaldır ve kendilerini birleştir” diye üç kere duâ etmek oldu. Kelimeyi şehadet getirerek vefat etti.
Abdullah bin Selâm diyor ki: “Hazreti Osman bu şekilde duâ etmeseydi, kıyamete kadar Müslümanlar bir araya gelemezdi.”
“Ahlâkı bana en çok benzeyen odur.”
Hazreti Osman daima adaletli davrandı. Müslümanların rahatı için büyük titizlik gösterdi. Fitne hareketine birtakım ithamlarla başlayan âsilerin her türlü bozuk iddialarına, ikna edici cevaplar verip, delillerini gösterdi. Fakat âsilerin maksadı karışıklık çıkarmak ve fitne yaymak olduğundan Hicret’in 35’nci yılında Hz. Osman’ı şehid ettiler. Peygamber efendimiz onun hakkında “Her peygamberin Cennetde bir arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osman’dır.” buyurmuştu.
Birgün Resûlullah efendimiz yakında meydana gelecek fitneleri zikir ediyordu. O sırada oradan bir kişi geçiyordu. Server-i âlem: “O fitne günü bu şahıs hidayet üzere olacaktır.”
buyurdular. Kalkıp o şahsa baktım. Osman bin Affân idi.
O şahsı Resûl-i Ekrem’e göstererek “Yâ Resûlallah. Bu mudur?” diye sordular. “Evet”
buyurdular. Yine aynı hususta Âişe-i Sıddıka’dan rivâyet edilen hadîs-i şerîfte “Yâ Osman!
Allah sana (hilâfet denen) bir gömlek giydirecek. Eğer münafıklar onu soymak isterlerse,
bana kavuşasıya kadar sakın onu çıkarma” buyurulmuştur. Bu hadîs-i şerîf sebebiyle Hz.
Osman muhasara edildiği zaman kendisi halifelikten çekilmemiştir.
Hazreti Osman, edep, haya timsali bir zattı. Resûlullah kızı Rukıyye’yi Osman’a verdikten bir
zaman sonra kızına “Osman bin Affanı nasıl buldun” dedi. Hayırlı, iyi gördüm dedi. “Ey
canım kızım. Osman’a çok saygı göster. Çünkü, Eshâbım arasında, ahlâkı bana en çok benzeyen odur.” buyurdu.
Hazreti Osman bir defasında Resûlullahın evinde hiç yiyecek kalmadığını işitmişti. Hemen bir semiz koyun, bir miktar bal ve bir çuval un alıp, Hazreti Âişe’nin evine götürdü. Hazreti Âişe’ye şöyle dedi: “Ey müminlerin annesi, Resûl-i Ekrem’in bunu diğer hanımları arasında paylaştıracağını zannediyorum. Hiç paylaştırmasın çünkü ben onlara da bunların aynısını gönderdim.” dedi.
Peygamberimiz eve gelip durumu öğrenince “Yâ Rabbi! Osman’ın geçmiş gelecek, gizli,
aşikâr bütün günahlarını affet” diyerek duâ etti.
Hazreti Osman buyurdu ki:
“Ölümü bilip gülene, dünyanın fani olduğunu bilip ona rağbet edene, işlerin takdirle
olduğunu bilip, istediği olmayınca üzülene, hesaba inanıp mal toplayana, Cehenneme inanıp
günah işleyene, Allahü teâlâya inanıp dünya ile rahatlıyana, şeytanı düşman bilip, ona itaat
edene çok şaşarım!”
“On şey zayi olmuştur... “
Hazret-i Osman’ın hikmetli sözleri:
“On şey çok zayi olmuştur: suâl sorulmayan âlim, amel edilmeyen ilim, kabul edilmeyen
doğru görüş, kullanılmayan silâh, içinde namaz kılınmayan mescid, okunmayan mushaf, infâk
edilmeyen mal, binilmeyen vasıta, dünyayı isteyenin içindeki zühd ilmi, içinde âhiret yolculuğu
için azık edinilmeyen uzun ömür”
“İnsanların en iyisi Rabbine kavuşmadan önce, Rabbini kendinden razı eden, içine
girmeden önce kendi kabrini en güzel yapandır.”
“İnsanların en iyisi, dünya onu terk etmeden, dünyayı terk edendir. Rabbine kavuşmadan
önce, Rabbini kendinden râzı edendir.”
“İbadetin tadını dört şeyde buldum: Allahın farz kıldıklarını yapmada, yasaklarından
sakınmada, Allahdan sevâb bekleyerek emr-i ma’rûf yapmada ve Allahın gadabından kaçınarak
nehy-i münker etmede.”
“Dört şey vardır ki, dışı fazilet, içi farzdır: Sâlihlerle düşüp kalkmak fazilet, onlara uymak
farz; Kur’ân okumak fazilet; onunla amel farz; kabir ziyareti fazilet, kabir için hazırlanmak farz,
hasta ziyareti fazilet, vasıyyetini almak farzdır.”
“Beş vakit namazı vaktinde devam üzere kılana dokuz şey ikram edilir: Allah onu sever,
bedeni sağlam olur, melekler onu korur, evine bereket iner, yüzünde salihler simâsı olur, Allahü teâlâ kalbini yumuşatır, sıratı parlak şimşek gibi geçer, Allahü teâlâ “Onlar için korku ve
üzüntü yoktur” zümresine onu ilhak eyler, Allahü teâlâ onu Cehennemden korur.
Hazreti Âişe validemiz anlatır: Resûlullah evinde yatıyordu. Hazreti Ebû Bekir kapıya gelip izin
istedi. Habib-i ekrem izin vrediler. Hallerini değiştirmediler. Sonra Hazreti Ömer gelip izin istedi. Ona da izin verdiler ve mübarek baldırlarının bir kısmı açık olarak yattıkları vaziyette sohbet
ediyorlardı. Hazreti Osman gelip izin isteyince, Resûl-i Ekrem oturdu ve örtündü. Böyle yapmasının
sebebini sorduğumda buyurdu ki:: “Meleklerin hayâ ettiği bir kimseden ben hayâ etmez
miyim?” buyurdular. Bir rivâyette ise Resûlullah “Osman çok hayâ sâhibi bir kimsedir. Eğer
o halde izin verseydim içeri girip söyleyeceğini anlatmazdı.” buyurmuştur.