Kulûb ve zamâire vârid olan
hitâbdan ibâretdir. İlkâ-i melek ile olur. Ba’zan ilkâ-i şeytân ile de
olur ve ba’zan ehâdîs-i nefsden ibâretdir.
Hakk
Sübhânehû ve Teâlâ kıbel-i celîlinden de olur. Melekden olana ilhâm,
nefs cihetinden olana hevâcis, şeytandan olana vesvâs, Hakk Sübhânehû ve
Teâlâ tarafından olana hâtır-ı Hakk ta’bîr olunur.
Bunların
cümlesi kelâm-ı nefs kabîlindendir. Kıbel-i melekden olanın sıdkına
alâmet, muvâfakat-i şerî’atdir. Zâhir şerî’atden şâhidi olmayan hâtır
bâtıldır denilmişdir. Cihet-i şeytandan olanın ekserîsi ma’âsîye
da’vetdir. Ba’zan zâhirinden tâ’at olarak gösterir ise hafî, hafî
mekâidinden olan bir isyâna da’vet eder.
Ekâbir
muhakkikîn-i sûfiyye, me’kel ve melbesi harâm olan sâlikin ilhâm ile
vesvâs beyyinini fark ve teşhîse kâdir olamayacağında müttefiklerdir.
Melek ilhâm ile vârid olan hâtıraya sâlik kâh muvâfık ve kâh muhâlif
olabilir. Kıbel-i İlâhiyye’den mülhem olan hâtıraya sâlikin cânibinden
muhâlefet, gayr-i mutasavverdir.
Arvâsîzâde Abdülhakîm (Üçışık)