GERÇEK SEVGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GERÇEK SEVGİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Zât-ı ilâhînin sevgisi insanı kaplamalıdır

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki;

Evet, âhıreti istemek iyidir, sevâbdır. Fekat, ebrâr için [ya'nî nefslerinin sevgisinden kurtulmamış olup, nefslerini azâbdan korumak ve ni'metlere kavuşdurmak için, ibâdet edene] sevâbdır. Mukarrebler âhıreti istemeği de günâh bilir. Zât-ı ilâhîden başka bir şey istemez. Mukarrebler derecesine yükselmek için, (Fenâ) hâsıl olmak lâzımdır ve Zât-ı ilâhînin sevgisi insanı kaplamalıdır. Bu sevgiye kavuşan, elemlerden, sıkıntılardan da lezzet alır. Ni'metler ve musîbetler, müsâvî olur. Azâblar da, ni'metler gibi tatlı olur. [Allahü teâlânın her işinden, Onun işi olduğu için râzıdırlar. Fekat, günâhlardan, kulun kesbi olmak bakımından râzı değildirler.] Cenneti, Allahü teâlânın râzı olduğu yer olduğundan ve Cenneti istiyenleri sevdiği için, isterler. Cehennemden sakınmaları da, Allahü teâlânın gazab etdiği yer olduğu içindir. Yoksa, Cenneti istemeleri, nefslerine tatlı geldiği için değildir. Cehennemden kaçınmaları, orada azâb ve sıkıntı olduğu için değildir. Çünki, bu büyükler, sevgilinin yapdığı her şeyi güzel görür. Bunları kendilerinin matlûbu, maksadı bilirler. Sevgilinin her işi, sevgili olur. İşte, tâm ihlâs budur.


NOT;

Fena hasıl olmak ne demektir?

Önce fena fil arkadaş. Sonra fena fişşeyh. Sonra fena firresul, sonra fena fillah.

Fena fil arkadaş; (Ben yokum arkadaşım var) bilincine ermek. Sırasıyla diğerleri gelir. Bunların olabilmesi, bir mürşid-i kamil zatın sohbetinden veya kitaplarını okumaktan gelen feyiz iledir.

(Hüseyin Hilmi Işık)

GERÇEK SEVGİ

Evliyadan birine sormuşlar:

"Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"

"Bakın göstereyim." diyerek önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Ortaya çorba tası gelmiş ve arkasından da bir metre uzunlukta kaşıklar. O zat onlara demiş ki:

"Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz!"

Sofradakiler çorba içmeye teşebbüs etmişler. Fakat kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü ağızlarına götürememişler. Beceremeyince, sofradan aç olarak kalkmışlar.

Daha sonra sevgiyi gerçekten bilenler yemeğe çağrılmış. Onlar da sofraya gelip oturmuşlar. Aynı şey onlara da söylenmiş. Her biri uzun olan kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece karınlarını doyurup şükrederek kalkmışlar sofradan.

Sonunda evliyâ zât buyurmuş ki:

- İşte, kim bu sofrada yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de, onu doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şunu da unutmayın ki, dünyada alan değil, veren daha kazançlıdır.