İmam-ı Rabbani Hazretlerinden İnciler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmam-ı Rabbani Hazretlerinden İnciler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bid’atler karanlık bir girdâb gibi bütün dünyâyı sardı

İmam-ı Rabbâni Hazretleri "kuddise sırruh" buyurdular ki;

“Din âlimlerinin kitâblarından şerî’atin sağlam hükmlerini araşdırınız, çıkarınız. Hangileri miftâbihdir, hangileri sünnetdir, hangileri ile amel edilmişdir ve hangileri bid’at ve merdûddurlar, öğreniniz! Çünki, Peygamber efendimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” zemânından çok uzak kaldık. Çok şeyler bozuldu. Bid’at ve günâhların zulmeti her tarafı kapladı. Bu zulmetde sünnet-i seniyyenin nûrundan başka kurtuluş yolu yokdur.” Yine buyurdular: “Keşf gözü ile görüyorum ki, bid’atler, karanlık bir girdâb gibi bütün dünyâyı sardı. Sünnetin nûru, bu karanlıkda, her tarafda, ateş böcekleri gibi görünüyor.”

Yemek verenin kalbinin kırılması yemeğin kabulune sebeptir

İmam-ı Rabbani Hazretlerinden İnciler 
... İyi düşünerek ve inceleyerek anlaşılıyor ki, dünyâda eğer, derd ve musîbetler olmasaydı, dünyânın hiç kıymeti olmazdı. Dünyânın zulmetini, sıkıntısını, hâdiseler, acı olaylar gidermekdedir. [Dünyâ dertleri, rûha elem verir. Bu elemi, inkisârı, ibâdet olur, derecesi yükselir.] Dertlerin, elemlerin acılıkları, bir hastalığı iyi edecek, fâideli ilâcın acılığı gibidir. Bu fakîr, anlıyorum ki, bozuk niyyet ile, gösteriş için, menfe'at için yapılan, ba'zı ziyâfetlerde, yemeğe kusûr bulmak veyâ başka sûretle, yapılan eziyyet ile, ziyâfet verenin kalbinin kırılması, yemekdeki zulmeti, niyyetin bozukluğu ile hâsıl olan günâhı gidermekde, kabûl olmasına sebeb olmakdadır. Eğer müsâfirlerin şikâyeti, hakâreti olmasaydı ve ziyâfet sâhibinin kalbi kırılmasaydı, yemek karanlık ve günâh olacak, kabûl edilmiyecekdi. Kalbin kırılması, kabûle sebeb oldu.
O hâlde, hep cism ve cesedimizin râhatını ve tadını düşünen ve hep bunun peşinde koşan bizler, çok zor durumda bulunuyoruz: Vezzâriyât sûresinde, ellialtıncı âyet-i kerîmede meâlen, (İnsanları ve cinni, yalnız ibâdet etmeleri için yaratdım) buyuruldu. İbâdet de, kalbin ve rûhun kırıklığı, kendini aşağı bilmesidir. İnsanın yaratılması, kendini hakîr bilmesi, aşağı görmesi içindir. Bu dünyâ, müslimânların âhıretlerine, Cennetdeki ni'metlerine göre, bir zindân gibidir. Müslimânların, bu zindânda zevk ve safâ aramaları, akla uygun olmaz. O hâlde, dünyâda eziyyet, sıkıntı çekmeğe alışmak lâzımdır. Burada mihnetlere katlanmakdan başka çâre yokdur. Allahü teâlâ, mubârek ceddiniz hurmetine "aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti etemmühâ ve minettehıyyâti eymenühâ", biz za'îf kullarına bu yolda yürüyebilmek nasîb eylesin. Âmîn.
[(Reşehât)da, Ubeydüllah-ı Ahrâr hazretleri "rahmetullahi teâlâ aleyh" buyuruyor ki, (İnsanlar ibâdet yapmak için yaratıldı. İbâdetin hulâsası, özü de, kalbin her zemân Allahü teâlâdan âgâh olmasıdır). 46. cı ve 99. cu mektubları ve 155. ci Ma'sûmîyeyi okuyunuz!]
Müjdeci Mektublar - 64