İman nedir?

 ÎMÂN: Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarında yazılı olan, Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem” gelen haberlere inanmak ve inandığını söylemek demekdir. [Her lisan ile söylemenin câiz olduğu, (Dürr-i yektâ)da yazılıdır.] İbâdetler, îmândan değildir. Fakat, îmânın kemâlini artdırır ve güzelleşdirirler. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “aleyhirrahme”, îmân artmaz ve azalmaz, buyuruyor. Çünki îmân, kalbin tasdîk etmesi, kabûl etmesi, inanması demekdir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan bir inanışa, inanmak değil, zan ve vehm denir. Îmânın kâmil veyâ noksan olması, ibâdetlerin çok ve az olması demekdir. İbâdet çok olunca, îmânın kemâli çok denir. O hâlde, mü’minlerin îmânları, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” îmânları gibi olmaz. Çünki, bunların îmânları ibâdetler sebebi ile kemâlin tepesine varmışdır. Diğer mü’minlerin îmânları oraya yaklaşamaz. Her ne kadar, her iki îmân, îmân olmakda ortak iseler de, birincisi, ibâdetler vâsıtası ile, başka türlü olmuşdur. Sanki aralarında benzerlik yokdur. Mü’minlerin hepsi, insan olmakda, Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ile ortakdır. Fakat, başka kıymetler, üstünlükler bunları yüksek derecelere çıkarmışdır. İnsanlıkları, sanki başka türlü olmuştur. Sanki, müşterek olan insanlıkdan dahâ yüksek insandırlar. Belki, insan bunlardır. Başkaları sanki insan değildir.

İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “aleyhirrahme” (Ben elbette mü’minim) demelidir, diyor. İmâm-ı Şâfi’î “aleyhirrahme” ise (Ben inşâallah mü’minim) demelidir, buyuruyor. Bunun ikisi de doğrudur. İnsan şimdiki îmânını söylerken (Ben elbette mü’minim) demelidir. Son nefesdeki îmânını söylerken (Ben inşâallah mü’minim) der. Fakat, burada da, şübheli söylemekdense, elbette demek dahâ iyidir.

Mü’minin, büyük dahî olsa, günâh işlemekle îmânı gitmez. Kâfir olmaz. Günâhı çok olan bir mü’min, son nefesi boğazına gelmeden evvel, tevbe ederse, kurtulması çok umulur. Çünki, Allahü teâlâ, tevbeyi kabûl edeceğini va’d buyurmuşdur. Eğer tevbe etmek şerefine kavuşamadı ise, onun işi, Allahü teâlânın irâdesine kalmışdır. İsterse günâhlarının hepsini afv ederek Cennete sokar. İsterse Cehennem ateşi ile veyâ sıkıntılar ile günâhları kadar, azâb yapar. Fakat sonunda kurtularak, yine Cennete girer. Çünki, âhıretde merhamete kavuşamıyan, yalnız iman şerefine kavuşmadan ölenlerdir.. Zerre kadar îmânı olan, rahmete kavuşacakdır. Eğer günâhlarından dolayı önceleri rahmete kavuşamazsa, sonunda Allahü teâlânın lutfü, inâyeti ile kavuşacakdır. [Onbirinci maddeye bakınız!] Yâ Rabbî! Sen bizlere hidâyet verdikden sonra, doğru yolu gösterdikden sonra, kalbimizin, mürtedler tarafına kaymasından, bizleri koru! Bizlere merhamet et! Şu hâlimize acı! Bizleri bu küfr ve irtidât karanlığından ancak sen koruyabilirsin.

(Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye kitabından alıntı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder